Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Erdoğan’ın Avrupa’yla kavgasının nedenleri

03 Kasım 2020 Salı

Erdoğan (ve AKP) en baştan beri Avrupa ile “barışık değildi”. Ancak iktidara gelirken Avrupa (ve ABD) tarafından desteklendi.

- Büyük sermaye çevrelerinin “Batıcıları”, AKP’nin (ve Erdoğan’ın) iktidara çıkışının yolunu açtılar.

- Batı’cı ve “NATO’cu” askerler “yumuşak destek” verdiler. 

- İkinci cumhuriyetçiler ve kimi uç sol çevreler, göz kırptılar.

Televizyon kanallarında bugün kimi konuşmacıların, “AKP (ve Erdoğan) 2002’yi izleyen yıllarda, Ankara-AB ilişkilerine destek verdi, hatta 2004’te müzakere koşullarını imzaladı” şeklindeki açıklamalarını, hayretler içinde ve gülerek izliyorum. “AB’yi ister görünmek”, siyasal İslamcı düzene geçiş için bir ara istasyonuydu.

İşin teknik olarak içindekiler çok iyi bilirler ki “2004 müzakere belgesi, Türkiye’yi AB’ye sokmak için değil, girmesinin yolunu kesmek için imzalanmıştır”. Açık belgeyi okuyup da anlamayanlar, ya da anlamak istemeyenlerin yanlışlarını üzülerek televizyonlarda izliyorum.

Bunları günümüzde yaşadığımız Erdoğan-Macron kavgasına, Almanya ile çatışmaya girilmesine ışık tutmak için yazıyorum: 2002’den bugüne kadar da en az 10 kitabımda bu süreci yaza yaza ellerim yoruldu. Kavga, Erdoğan’ın da Macron’un da işine geliyor: çünkü her ikisi de “kutuplaştırmaktan, ötekileştirmekten, içeride yarar sağlıyorlar”.

Karşılıklı restleşmeler Türkiye’yi Ortadoğululaştırmaya, Avrupa’daki çağdaş değerleri örtmeye, siyasal İslamcılar açısından yarar sağlıyor. Macron için de “İslam korkusunu siyasal bir araç haline getiriyor”. Erdoğan’ın şahsında, İslam ötekileştiriliyor. Ve öte yandan Macron (ve Fransızlar), Türk halkı ile Erdoğan’ı ayrı göstermek çabası içine giriyorlar.

Daha yeni kutladığımız Cumhuriyetimizi biz, Avrupa emperyalizmine karşı kazandık. Ama Avrupa’nın öbür yüzünde aydınlanma, uygarlaşma, demokrasinin çağdaş değerleri vardı. Atatürk Avrupa emperyalizmine karşı savaşarak kazandığı Cumhuriyetin gençlerini Avrupa’ya göndererek çağdaş bilim ve sanatı geliştirdi. Avrupa’nın bilim insanlarını Türkiye’ye çağırdı. 1933’te gelen Prof. Fritz Neumark ile 1976, 1983 ve 1987 yıllarında Türkiye’de ve Almanya’daki beraberliklerimizde, Hitler Almanyası’ndan kaçarak Atatürk Türkiyesi’ne sığınan bu insandan çok şey dinledim (*): Bir tarafta bugünkü Erdoğan ve Macron, öte yanda Fritz Neumark ve Atatürk Türkiyesi: siyasal İslamcıların “çelişkisini” burada görüyoruz.

Bugün AKP iktidarının Avrupa devletleri ve liderleri ile yaşadığı kavga, öte yandan dün Avrupa emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşını kazanmış Atatürk Türkiyesi’nin Avrupa’ya yaklaşımına bakıyoruz. Atatürk döneminde pozitif bilimler ve çağdaş sanata yönelik Avrupa yaklaşımı: bugün din (ve İslam) konusunu her şeyin odak noktasına oturtan bir siyasal İslamcı güdü ve kavga.

İşin en ironik yönü de şu: son 150 yıl içinde Avrupa (ve Batı’nın) emperyalist ülkeleri bu coğrafyada amaçlarına ulaşmak için en çok İslamcı yönetimleri, kralları, emirleri, sultanları, şeyhleri ve bunların başında oldukları tarikatları kullandılar ve bugün de tepe tepe kullanıyorlar.

S. Arabistan’dan Afganistan’a ve Kuzey Afrika ülkelerine kadar. Bize de Müslüman Kardeşler üzerinden zokayı yutturmadılar mı? Gülen cemaati de siyasal İslamcılara bir şey öğretmediyse daha ne demeli…

29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları ertesinde bunları yazmak zorunda kalmak çok acı…

(*) Yolumun Kesiştiği Ünlüler, syf 45, Kırmızı Kedi, 2018



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları