Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ortadoğu'da Kargaşa
Ortadoğu’da yine ortalık toz duman. Suriye iç savaşı Lübnan’a sıçradı. Mısır’da devrimci atılımının önüne yine bir askeri darbeyle set çekildi. Müslüman Kardeşler örgütünün liderliği tutuklanıyor, taraftarları sokakta güvenlik güçleriyle çarpışıyor; gözlemciler bir iç savaş olasılığından söz ediyor.
Şii-Sünni çatışması Lübnan’da yeniden alevlenirken Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Katar’ın, Mısır’ın “yeni” yönetimini kutlayarak kesenin ağzını açmaları, MK’den daha şeriatçı Selefilerin cuntaya destek vermesi, Suriye’de muhalefetin içinde yoğunlaşan çatışmalar Sünni İslam içinde adeta bir “iç savaş” ortamının varlığına işaret ediyor.
‘Siyasal İslamın en büyük sınavı’...
Financial Times’tan David Gardner’e hak vermemek elde değil: “Siyasal İslam, tarihinin en zorlu sınavından geçiyor.” 1980’lerden bu yana tüm bölgede etkisini artıran Müslüman Kardeşler örgütü Mısır devriminin toz dumanı içinde orduyla anlaşıp liberallerin desteğiyle iktidara geldiğinde, bölgede “Mısır nereye giderse bölge oraya gider” deyimine uygun bir çekim gücü oluşturmaya başladı.
Ancak 80 yıllık mücadele, örgütlenme geleneği, tecrübesiyle iktidara gelen MK’nin, Gardner’in deyişiyle “devletin yönetim levyelerini bulmakta çok zorlandığı”, bir başka deyişle postkolonyal devletin düzeneğini çalıştıramadığı, ekonomisini yönetemediği ortaya çıktı.
Halk yeniden sokaklara çıkarak devrimin taleplerini gündeme getirdi, ordu da bu ortamda yönetime el koydu; perde arkasından yönetmek üzere kendine bir sivil “paravana” oluşturmaya girişti.
Hızla birikmeye başlayan yorumlar (Le Monde, 07/07; El Cezire, New York Times, 10/07) ABD hükmet sözcüsü Pseki’nin, özellikle Mursi’yi hedef alan açıklaması (NYT, 11/07) darbede ABD’nin onayının, hatta parmağının olduğunu (“yararlı salaklara” anımsatma: Bu bölgede darbeler böyle olur. Üç beş meczup generalin “laikçi” fantezilerinden kaynaklanmaz); emperyalizmin, ılımlı İslam opsiyonundan vazgeçerek “güçlü adam, istikrar, gerekirse zorla...”, modeline geri dönmeye başladığını düşündürüyor.
Burada bizi ABD’nin siyasal İslamın stabilize edici becerilerine güvenini kaybettiğine, bölgede İslamcı cumhuriyet kurmaya niyetli, halife, sultan hayalleri görmeye başlayan yapılarla uğraşmak yerine, “ordu, medya, molla” üçlüsüne, açık diktatörlüklere başvurma pahasına, dayanma eğilimine ilişkin senaryo ilgilendiriyor.
Bu senaryonun içinde bir tarafta Şii-Sünni çatışmasını, öbür tarafta Sünniler içinde Vahabi/Selefi akımının açtığı çatlağı derinleştirmek yatıyor. Burada “Ne yani, ABD seçilmiş MK yerine, katı şeriatçı Selefilerle mi iş yapacak” sorusu akla geliyor.
Mısır’da Selefilerin, MK’ye “ihanet” edip cuntayı desteklemeleri beni de şaşırttı. Ama, El Nur’un Suudi maşası olduğunu anımsayınca ve cuntanın yeni anayasasının açıkça şeriatı çağıran 1. maddesini görünce aklım başıma geldi.
Şimdi, siyasal İslamın “seçimlerle iktidara gelirim ne istersem yaparım” diyen “sandıkokrasi” kafası Mısır’da duvara çarptı. MK taraftarları sokaklarda, meydanlarda iç savaş, diğer bir deyişle silahlı mücadeleye geri dönme provası yapıyor. Suriye’de deneyim kazanan MK kadrolarının da ülkeye geri dönerek yangına benzin dökme olasılığı var.
Siyasal İslamın Tunus ve Türkiye’deki benzerleri de zor durumda. Tunus’taki AKP, Selefilerin basıncı altında bunalıyor; Türkiye’deki de sokaklardaki muhalefetin... Tüm bunlar siyasal İslamın çok zor bir sınavla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ya kısa bir sarsıntıdan sonra projesini, postkolonyal devleti yönetebilecek bir biçimde yeniden şekillendirecek ya da bu kargaşa içinde beceriksizlikleri sergilendikçe, kitlelerin ilgisi kayboldukça marjinal bir konuma itilecek. Bu akımın, daha önce tartıştığım özelliklerinden hareketle AKP deneyiminden sonra, ben birinci senaryoyu olanaklı görmüyorum. İkinci senaryoysa tüm bölgede büyük sarsıntılara yol açmadan tamamlanacak gibi görünmüyor.
...Solun ve ‘demokrasi’ \t\tgüçlerinin de...
“Arap uyanışı” başlayınca, ABD’nin, Suudi Arabistan, Emirlikler ve Katar gibi ülkelerin halk hareketine, devrimci atılımlara müdahaleleri, etnik-dini temelde herkesin herkesle savaşmaya başladığı bir kargaşayı tetikledi.
Küresel ekonomik krizin, yeni sınıf şekillenmelerinin, Tahrir’de “Gezi”de sergilediklerini de düşünerek yeni bir gelecek inşa etmek açısından, Mao’nun dediği gibi “Gökkubbenin altında kaos var, koşullar mükemmel” diye düşünmek olanaklı. Bu açıdan, sol hareketin, demokrasi güçlerinin de 1968-73 döneminden bu yana en sert sınavlarına girdiği söylenebilir.
Ancak 1968-73 döneminin, 1979-82 (İran) derslerinin giderek unutulduğunu söyleyebiliriz. Mısır’da 1990’lar boyunca sol hareket, liberaller Mübarek rejimine karşı kitlelere ulaşmak, halkla yakınlaşmak umuduyla her fırsatta MK’yle işbirliği yaptılar; kitlenin muhafazakâr reflekslerini “hoşgörüyle” karşıladılar. MK’nin dinci projesinin, dünya görüşünün sorunlarını birlik için, radikal İslamı izole etmek adına görmezden geldiler. Böylece eleştiri bıçağı giderek körleşti, kısa dönemli “kanaat” uzun dönemli düşüncenin yerini aldı. Mısır toplumunun, solun doğal tabanının dünya görüşü, siyaset anlayışı, giderek MK’den yana değişti. Bu süreçte sol eridi, kalanlar da MK’yi destekler konuma hapsoldular. Mübarek devrildikten sonra da bağımsız bir varlık sergileyemediler; eski rejime, orduya karşı gidip MK’yi ve Mursi’yi desteklediler. Şimdi de Mursi’ye karşı orduyla aynı safa düştüler.
Benzer bir öyküyü Tunus için de anlatabiliriz. Ancak, geçen hafta The Daily Star’da (Lübnan) rastladığım bir yorum Tunus’ta, sürecin mantıki sonuçlarına ulaşmaya iktidar - muhalefet dinamiğinin siyasal İslamın dünyasına hapsolmaya başladığını gösteriyordu. Yazar Sherelle Jacobs, Tunus’taki AKP (MK) hükümetine en büyük tehdidin radikal Selefi hareketlerden geldiğini saptıyor. Jacobs’a göre bunların içinde şiddet yanlısı olmayanlar da var. Bu durumdan yararlanmak, sorunu dini konulardan ekonomiye çekmeye çalışmak gerekiyor. Diğer bir deyişle Jacobs, Tunus AKP iktidarına karşı, “barışçı” Selefilerle (iyi İslamla-E.Y) ittifak yapmayı, şeriat projesini görmezden gelmeyi öneriyordu.
Türkiye sol hareketi de 1971 askeri rejiminden sosyalizm, demokrasi mücadelelerinden “kendi sağındaki güçlerden yardım ya da çözüm beklemek, vahim sonuçlar üretiyor” dersiyle çıkmıştı; bu ders üzerinden 1970’lerde yaratıcılığını geliştirmiş kitleselleşmişti. Önce 1980’lerde, sonra da AKP yükselirken bu ders tahtadan silindi. Bugün, geçmiş hataları tekrarlamamak, boş hayallere kapılmamak için bu dersi anımsamakta büyük yarar var diye düşünüyorum.
\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
- FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen öldü
En Çok Okunan Haberler
- Lütfü Savaş kesin ihraç talebiyle disipline sevk edildi
- Apocularla ülkücüleri kucaklaştıran adam!
- Hayatını kaybetti!
- Mansur Yavaş'tan TBMM'ye flaş çağrı!
- TÜİK ekim ayı enflasyon verilerini açıkladı
- 'Şerefsizlere mağlup olduk'
- Mardin, Batman ve Halfeti'ye kayyum atandı!
- İşte Belediye Başkanı'nı öldüren saldırganın ifadesi!
- AKP'den kayyum için ilk açıklama
- 'Bilseydim Fenerbahçe'ye gelmezdim'