Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
On Yıl Sonra '11 Eylül' - II
“11 Eylül’de tarih makas mı değiştirdi, yoksa yalnızca hızlandı mı?” Diğer bir deyişle 11 Eylül tarihin akışı içinde, egemen eğilimleri kırarak yeni bir yön kuran bir “olay” (event) mıydı, yoksa bu akışın içinde olağanüstü şiddetli ve trajik özelliklerine karşın yalnızca bir “vakıa” (incident) mıydı?
\n‘İmparatorluğun yeni düzeni’ filan...
\nABD’de Bush döneminde, savunma çevrelerinde bir süre için egemen olan “Neocon” gruba, onların Türkiye’deki sözcülerine göre, dünya artık “tek kutupluydu”, ABD tek süper güçtü, imparatorluktu. Dünyada ve Ortadoğu’da yeni bir düzen kurulduğuna göre Türkiye de bu düzenin kurucularının yanında ve içinde kendine bir yer bulmalıydı, yoksa tarihin dışına düşer, parçalanır giderdi...
\nBu söylemin etkisiyle Erdoğan kendini “eş başkan” ilan etti. Davutoğlu’na göre bölgede güç yansıtabilmek için bir küresel büyük güce dayanmak gerekiyordu. Bu “dayanağa” bir de Türkiye’nin tarihten gelen stratejik derinlik eklendiğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihsel etki alanını yeniden canlandırmak bile söz konusu olabilirdi.
\nKısacası, bu “Neocon” tiplere ve Türkiye’deki gölgelerine bakılırsa “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”tı; bir “III. Dünya Savaşı”nın başlamakta olduğunu ileri sürenler bile vardı. Bu saçmalıkların tozu dumanı dağıldığında karşımızdaki görüntü 10 Eylül 2001 günündekinden nitelik olarak farklı değildi. İki ülke işgal edildikten, yaklaşık bir milyon insan yaşamını yitirdikten, işkence, yargısız infaz resmileştikten sonra ABD hegemonyası gerilemeye devam ediyor. Ekonomik kriz aşılamıyor, Ortadoğu’da Filistin sorunu tüm karmaşıklığıyla ortada duruyordu. Mali kriz içinde yoğunlaşan spekülatif hareketler gıda fiyatlarını yukarı itince patlak vermeye başlayan toplumsal olayların, yerleşik enerji rejimini sarsmaya başlaması bu karmaşıklığı daha da arttırdı. Yeni güçler yükselmeye, kısacası Batı merkezli dünya sistemi dağılmaya devam ediyordu. Bir farkla ki artık her şey eskisine göre çok daha hızlı ilerliyordu. Ve Batı bu sorunlarla baş etme konusunda, en azından ekonomik, mali açılardan eskisinden daha avantajlı bir konumda değil.
\nTürkiye’ye gelince, uzun uzun yazmaya gerek yok. Bölgede güç yansıtmaya bakarsak karşımıza şöyle bir şey çıkıyor: Suudi gazetesi Al Hayat’a göre Büyük Osmanlı projesi, NATO taşeronluğuna dönüşmüş (13/08/11). Lübnan gazetesi Annahar’a göre, Türkiye’nin dış politikası, göstermeye çalıştığından çok daha zayıf (07/09/11). Musa Kart’ın cumartesi günü yayımlanan karikatürü de, bu madalyonun öbür yüzünü, Türkiye’nin bir büyük güce nasıl yaslandığını sergiliyordu...
\nVazgeçilmez ülke...
\nBush yönetimi ve “Neocon”lar, “realiteyi kendi elleriyle yapmaya” karar vermeden (ve yüzlerine gözlerine bulaştırmadan) önce, Kosova savaşı sırasında ABD çoktan hegemonya koşullarını gözden geçirmeye, kendi konumunu yeniden tanımlamaya başlamıştı: ABD, dünya sorunlarına ilişkin sorunlar söz konusu olduğunda “Vaz geçilmez ülke” konumundadır: Her şeyi, tek başımıza yapamayız ama, biz olmadan da olmaz!
\nABD fark yaratacak noktada, düzenleyici ve fark yaratıcı olarak müdahale edecek, müttefikleriyle birlikte davranmaya öncelik verecekti. Ancak eğer olmazsa, Prof. Leffer’in Council on Foreign Relations’un yayın organı, Foreign Affaires’in Eylül/Ekim 2011 sayısındaki yorumunda vurguladığı gibi, her zaman olduğu gibi tek başına davranacaktı.
\nLeffer, tek başına davranma ilkesinin, önleyici savaş taktiğinin, ABD açısından yeni bir durum olmadığını, tarihte örneklerine de dikkat çekerek ileri sürüyor. 11 Eylül sonrasında ABD bunu denedi olmadı... Bu açıdan bakınca, ABD’nin Libya savaşındaki tutumunun, belki biçim olarak bir ilk olduğunu söyleyebiliriz, ama doktrin olarak Clinton’un II. döneminde dile getirilen “Vazgeçilmez ülke” olmak, liderliği bu yolla korumaya devam etmek amacına uygun olduğunu da saptayabiliriz.
\nSonuç olarak ben 1 Eylül 2001’de gerçekleşen “şey”in tarihin, 1970’lerden bu yana, kapitalizmin yapısal krizi (ekonomik kriz, ABD hegemonyasının gerilemesi) ile belirlenen akışının ve dönüşümlerinin içinde bir kopuş yaratamadığı, olağanüstü şiddetli ve trajik özelliklerine karşın yalnızca bir “vakıa” olduğu sonucuna ulaşıyorum.
\n\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
- FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen öldü
- Eğitimde sorunlar çığ gibi büyüyor! Öğrenciler aç, okull
En Çok Okunan Haberler
- 6 yaşındaki Şirin'i katleden şahsın ifadesi ortaya çıktı
- Ünlü oyuncu gözaltında: Marketten 'zeytinyağı' çaldı
- Erdoğan'a ve Yerlikaya'ya çok sert yanıt!
- Oy oranını en çok artıran parti hangisi?
- Tutuklanan baba cezaevinde ölü bulundu
- Erdoğan'dan Özel ve İmamoğlu'na tazminat davası
- 'Fethullah Gülen hayatta olsaydı...'
- 'Sanki mağdur olan Esenyurt değilmiş gibi...'
- Mitinge neden katılmadığını açıkladı
- Tek kalemde milyarlık vergi borçları silinenler nerede?