Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'İrhal!'
Hafta biterken The New York Times’tan David Kirkpatrick’in Kahire’den geçtiği yazıya göre, “sokakları çıra gibi olan Mısır, bir kıvılcım bekliyor”du. The Guardian’ın başyazısı “Mısır’ın Cezayir gibi olma riskinden” söz ediyordu. Pazar günü milyonlarca protestocu, Müslüman Kardeşler (MK) örgütünden gelen Devlet Başkanı Mursi’ye karşı “İrhal” (çık git) diye bağırıyordu. Yüz binlerce Mursi yanlısı da “Ölürüz de gitmeyiz” diye... (Al Ahram Daily, 01/07). Pazartesi günü ordu muhtıra verdi.
Bu çatışmanın geçici bilançosu, pazartesi sabahı itibarıyla, Mısır Sağlık Bakanlığı kaynaklarına göre en az 14 ölü, 900’den fazla yaralı, Müslüman Kardeşler’in Kahire merkezi ateşe verilmesi. (Al-Masri Al-Youm, 01/07)
Seçimler ve ‘demokrasi’
Bir yanda, Mursi, MK taraftarları,“Biz oy aldık seçildik bir yere gitmeyiz” diyor. Buna karşılık, çığ gibi büyüyen bir muhalefet hareketi, Mursi’nin politikalarına karşı somut eleştirilerde bulunmuyor, yalnızca “İrhal” diye bağırıyor.
Bu durum bizi, yalnızca siyasal İslam ve seçimler ilişkisinin değil, seçimlerle demokrasi arasındaki ilişki de üzerinde düşünmeye zorluyor.
İslamcı partilerin, seçimlerden önce sergiledikleri, uzlaşmacı, hatta kapsayıcı tavır, seçimleri kazandıktan sonra hızla kayboluyor; “Biz kazandık milli irade bize verildi” diyerek kendilerine oy vermeyenlerin duyarlılıklarına boş verip kendi projelerini uygulamaya girişiyorlar. Bu sırada, hızla ellerinde güç biriktirmeye, seçilmiş liderlerin yetkilerini kısıtlayan, denetleyen yasalardan kendilerini kurtarmaya girişiyorlar. Türkiye’de bu duruma halkın itirazı yaklaşık on yıl aldı. Mısır’da henüz Mübarek’i deviren devrimin teri soğumadan, halk yeniden sokaklara döküldü.
Başlangıçta Mursi’ye bir şans verilmesini savunmuş olan liberaller şimdi pişman. Mısırlı gazeteci Muhammed Heikal’a ve Kahire Üniversitesi’nden Prof. Hasan Nafaal artık “uyanmışlar”. Beylere göre şimdi halk, “Senin demokrasi kurallarına, anlayışına uymadığını gördük, artık güvenmiyoruz. Hemen gitmeni istiyoruz” diyormuş. Mursi “Gelmekte olan krizi, önceden görememiş... Tehlikeli sekter sloganların kendi yanında dile getirilmesine izin vererek meşruiyetlerine katkıda bulunmuş”... “Mısır’ın tarihini ve coğrafyasının jeopolitik sorunlarını anlamamış.” (Al Akhbar, 29/06)
Bizim liberaller de haklı (ama geç) olarak Başbakan için benzer şeyler söylüyorlar. Ama Başbakan’ın hakkını vermek gerekir, o “tehlikeli sekter” sloganların dile getirilmesini başkalarına bırakmıyor.
Demokrasiyle seçimler arasındaki ilişkiye gelince, “seçimle gelenler seçimle giderler, sonra yine gelebilirler”. Hatta bazen, işler sarpa sarmaya başlayınca, hükümet partileri bir erken seçimle daha fazla yıpranmadan hükümetten, yükü muhalefetin omuzlarına yıkarak kaçmaya çalışırlar. Böylece muhalefete geçen parti kendini toparlar, sorumluluk almadan eleştiri yapabilmenin, rakibinin başarısızlığından pay çıkarmanın ayrıcalığını yaşar, bir dahaki seçimlere yaralarını sarmış, şansını artırmış olarak girer; “düzen” de “yorulan atını”, dinlenmişiyle değiştirerek yoluna devam eder.
Ancak böyle bir parlamenter demokrasinin bazı olmazsa olmaz önkoşulları da var: Ülkenin simgesel dünyasında bir “hakikat rejimi”, bir “estetik rejim”, bir “disiplin cezalandırma, kontrol rejimi” üzerinde bir mutabakat olması, vatandaşların kendilerini aynı “dünyaya” ait hissetmeleri gerekiyor. Bu rejimlerden, birincisi “doğruyu” “yanlıştan” ayırmaya olanak sağlar. İkincisi, “güzelin” ve “çirkinin” ölçütlerini saptar. Üçüncüsü, devletin vatandaşlarına uygulayabileceği “meşru şiddetin” sınırlarını belirler.
Bir toplumda, bu rejimlerden en azından biri üzerinde “savaş” sürüyorsa, farklı “dünyalar” çarpışıyor, “düzen” değişmeye zorlanıyor demektir. O zaman “çoğunluğun” oyu “çoğunluğu” bağlar, “azınlık” itirazını dile getirmeye, direnmeye devam eder. Hiçbir seçilmişlik iddiası direnenlerin konumlarının meşruiyetini ortadan kaldıramaz. Seçimleri kazananın da “milli iradeyi” temsil etme iddiasının da içi boşalır. Halbuki seçilen yönetimlerin meşruiyeti bu üç rejim üzerindeki mutabakattan kaynaklanır, seçimlerde alınan oyun yüzdesinden değil!
Siyasal İslam partilerinin “parlamenter demokrasinin” kavrayamadıkları boyutu bu: Seçimle gelince; bu üç “rejimi” değiştirerek herkesi kendilerinden yaparak farklı dünyaları yok ederek sonsuza kadar iktidarda kalabileceklerini düşünüyorlar. Toplumun geri kalanı isyan edince de şaşırıyor, hırçınlaşıyorlar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
- FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen öldü
En Çok Okunan Haberler
- Lütfü Savaş kesin ihraç talebiyle disipline sevk edildi
- Apocularla ülkücüleri kucaklaştıran adam!
- Hayatını kaybetti!
- Mansur Yavaş'tan TBMM'ye flaş çağrı!
- TÜİK ekim ayı enflasyon verilerini açıkladı
- 'Şerefsizlere mağlup olduk'
- Mardin, Batman ve Halfeti'ye kayyum atandı!
- İşte Belediye Başkanı'nı öldüren saldırganın ifadesi!
- AKP'den kayyum için ilk açıklama
- 'Bilseydim Fenerbahçe'ye gelmezdim'