Ihlamur çiçeklerine ve dünyanın sonuna dair

29 Ağustos 2024 Perşembe

İnsanın yaşamında bazen, bir “şey” (örneğin bir koku), “önemli olanın anlamını” kavramaya, yol açan bir farkındalık anı yaratır. Önceki hafta, bir gün, yıllardır sabah yürüyüşlerimi yaptığım Growlands Park’ın kapısından girer girmez böyle bir “anı” yaşadım. Sabah haberlerinde dinlediklerim, dünyanın en büyük askeri gücü olan ülkede bir tarafın “Seçimleri kaybedersek iç savaş” çıkar hezeyanları, Elon Musk gibi faşist trilyonerlerin ülkelerin iç politikalarını dizayn etme hevesleri, daha nice ekonomik, jeopolitik “şeyler”, hatta ülkemin üzerine her gün biraz daha çöken ortaçağ karanlığı aniden arka plana düştü. Yine aklıma, “Titanik’in güvertesinde şezlong kapma yarışı” deyimi geldi. “Artık kabak tadı” verdi ama yazıyı yazmaya oturduğumda ruh halim buydu.

AH! 1.5 °C VE IHLAMURLAR!

Growlands, 300 yıllık bir mekân; içinde bir göl, bir koru, sıra dev çam, çınar, ıhlamur ağaçları ve geniş bir çayırlık alan var; 1913 yılında halka park olarak açılana kadar birçok aristokrat ve tüccar ailenin yaşadığı bir köşkün bahçesiymiş. O köşk halen bir rehabilitasyon merkezi olarak çalışıyor. Bu parkta, yazları, dev ıhlamur ağaçlarının çiçeklerinin altından geçerken hep bir “eksiği”, duyumsar kederlenirdim: “Ihlamur kokusu yok.”

O sabah parkın kapısından girdiğimde beni yoğun bir ıhlamur kokusu karşıladı. Bir an durdum, bu kokuyu anlamaya çalıştım. Bende, “bir durumu veya gerçeği net bir şekilde kavramaya yol açan bir farkındalık anı” yaratan işte bu, çocukluğumun Üsküdar’ının imajlarıyla dolu tatlı kokuydu: “Küresel ısınma ve iklim krizi artık kontrolden çıktı!” diye düşündüm. Eve döndüğüme son birkaç ayın haberlerini tarayınca bunun bir kuruntu olmadığını gördüm.

Geçtiğimiz mayıs ayında The Guardian en ünlü 380 iklim bilim insanı ile yaptığı görüşmelerin korkutucu sonuçlarını yayımladı. Bu bilim insanlarından yüzde 77’si küresel ısınmanın bu yüzyılın sonuna kadar Sanayi Devrimi öncesine kıyasla 2.5 °C artış sınırını geçeceğine inanıyorlarmış. Bu bilim insanlarının sıcaklık artışının 3 °C’yi geçeceğine inanan yüzde 42’si çok daha ağır bir felaket senaryosunu düşünüyor. Sıcaklık artışının 1.5 °C’nin altına tutulabileceğine inananların oranı ise yalnızca yüzde 6. 

Sıcaklık artışında 2.5 °C sınırının geçilmesi, hele 3 °C’nin aşılması durumunda bugün bildiğimiz haliyle günlük yaşama veda etmek zorunda kalacağız. Ortalama 2.5-3 °C düzeyinde aşırı sıcaklık dalgaları ölüm oranlarını hızla artıracak; kuraklık, susuzluk, açlık ve doğal yangınlar yaygınlaşacak. Diğer taraftan kutup buzlarının, dağ buzullarının erimesine, kasırgaların, sağanak yağışların olağanüstü düzeylerde artmasına paralel deniz sularının seviyesi yükselecek, su baskınlarının etkisiyle içme suyu kaynakları kirlenecek, kimi kıyı alanlarında gıda üretim havzaları sular altında kalacak, kimi kentler kısmen, kimileri tamamen suların altında kalacak. İnsanlığın en zengin yüzde 10’u kendi başının çaresine bakarken büyük göç dalgalarının, gıda kaynakları üzerinde savaşların sıklaşması, liberal demokrasiyi sürdürülemez düzeyde çürütürken militarist-emperyalist faşist rejimler yaygınlaşacak. Tüm bu krizlerin basıncı altında kapitalist uygarlığın çökme süreci hızlanacak. 

ARTIK ÇOK MU GEÇ!

Tüm bu felaket senaryolarını The Guardian’ın mayıs ayında yayımlanan anketinin sonuçlarından hareketle düşünmek o zaman da olanaklıydı. Geçen ay, Copernicus İklim Değişikliği Servisi, en son araştırmasının sonuçlarını açıkladı: 

Temmuz 2023 ile Haziran 2024 arasında, bir yıl boyunca küresel ortama sıcaklık, sanayi öncesi dönemdeki düzeyin 1.64°C üzerinde gerçekleşmiş. Kısacası, o kritik 1.5°C sınırı daha yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmadan geçilmiş. Geçen yıl, Avrupa’da 70 bin kişi aşırı sıcakların etkisiyle ölmüş. Ortadoğu, 50+°C sıcaklıklarla hızla yaşanamaz hale geliyor. Yukarıda işaret ettiğim felaket senaryolarının gerçekleşme olasılığı hızla artıyor.

Peki hiç mi umut yok? Umut, insanlığın bir araya gelebilmesine, devletlerin işbirliği yapabilmesine ve sermayenin (kâr makinesinin) arzularının dizginlenmesine, üretimin yatırımın ve tüketimin planlanmasına bağlı. İnsanın aklına Kafka’nın sözleri geliyor “Umut var ama bizim için değil”. Ya da şöyle koyalım: “Kapitalist gerçekçilik” içinde kaldıkça umut yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları