Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ruhi Su söylüyor gecede
Önümüzdeki günlerde Oğlak Yayınları tarafından yayımlanacak, Zeynep Altıok’la birlikte hazırladığımız sanatçı ve edebiyatçıların gittiği Ankara meyhaneleri kitabı için tarama yaparken bir ilan karşıma çıktı: “Kalem Restoran-1966-Ruhi Su Türkülerini Söylüyor.” Ruhi Su’nun bir anlamda boğaz tokluğuna yaşamını sürdürmek için sahneye çıktığı yerlerden biri, Kalem Restoran. Sahibi şair, yazar Mehmed Kemal olunca da, o yıllardaki dayanışmanın somutlaşmış örneğini bir kere daha görüyoruz. Ruhi Su’nun benzer yerlerde türkü söylediğini biliyoruz: As Kulüp, Çatı, Kent, Kafkas, Kartiyer, 66, Reis Merhaba. Özellikle Taksim Belediye Gazinosu’nda söylediği türkülerle dönemin gençliğinin simgesi haline dönüşüyor.
***
Ruhi Su, acılı bir hayatın içinden geliyordu. Adana’da Öksüzler Yurdu’nda büyümüştü. Ondaki müzik yeteneğini fark eden, yaşamında hep saygıyla anacağı yurttaki hocası Mehmet Tahir’di; eline bir keman tutuşturmuştu. Dönemin Savunma Bakanı Recep Peker’in talimatıyla, yurttaki başarılı arkadaşlarıyla birlikte Kuleli Askeri Lisesi’ne gönderildi ancak müziği sevdiği için okuldan kaçtı; Ankara’da Musiki Muallim Mektebi’nde öğrenim gördü. Bir süre öğretmenlik yaptı. 1936’da ise Ankara Devlet Konservatuvarı kurulunca Opera Bölümü’nün öğrencisi oldu. Tatbikat Sahnesi’nin hayata geçmesiyle birlikte ilk opera temsillerinde rol almaya başladı. 1951 tevkifatında ise Devlet Operası’ndan komünist olduğu gerekçesiyle atıldı. O dönem, Devlet Operası, Devlet Tiyatroları’na bağlı bir müdürlüktü. Nitekim Devlet Tiyatroları’ndan da aynı suçlama ile görevine son verilenler vardı: Ülkemizde daha sonra siyasal anlamda tiyatronun öncüsü Ulvi Uraz, piyanist eşi Selçuk Uraz, yazar, oyuncu ve yönetmen Kemal Bekir gibi. Hemen hepsi dönemin meşhur Sansaryan Han’ında büyük işkenceler görmüş, demir parmaklıkların ardına gönderilmişlerdi. Hapishaneden çıktıktan sonra da sürgünlük dönemini tatmıştı. Ama beş parasızdı. Tıpkı sonraki dönemlerde çeşitli kurumlardan atılanlar gibi, 1402’likler gibi, 15 Temmuz’dan sonra yayımlanan listelerde yer alanlar gibi…
***
Kitlesel olarak tanınması, deyim yerindeyse adının duyulması ise 1972 yılında “Seferberlik Türküleri ve Kuvayı Milliye Destanı” adını taşıyan ilk albümüyle oldu. Nâzım’ın şiirini ilk besteleyenlerdendi. Sadece o değil, Yunus Emre’yi, Pir Sultan’ı, Köroğlu’nu, Karacoğlan’ı ve daha adı nice bilinen bilinmeyen ozanı sesinden dinlememizi sağladı. 1976 yılında, kendisiyle yapılan bir söyleşide, “özellikle müzik çevresinde yoğunlaşan bir tartışma var: teksesli müzik mi yeğlenmelidir, çoksesli müzik mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz” sorusuna, “Bunu saptayacak olan halkın kendisi ve halkın içinde bulunduğu koşullardır. Çok seslilik elbette ki müziğin bugün gördüğümüz en büyük aşamasıdır. Hatta müzikte çokseslilik yaşamımızı, özlemlerimizi anlatabilme açısından daha güçlü olanaklara sahiptir. Ama böyle olanaklara sahip bir müziğe de alışmak kolay değildir” diye yanıt veriyordu. Elliye yakın sürdürdüğü sanat yaşamında, Cevat Çapan’ın deyişiyle, “onun söylediği türküleri dinlerken nerde olursanız olun, yalnız bir yerle, bir zamanda değil, bu değişik yer ve zamanlarda yaşamış türlü türlü insanla bir bağ, özdeşlik kurmamızı” sağladı. Müziğimizdeki protesto geleneğini estetik bir boyuta taşıdı. Böyle büyük bir öncüydü.
***
1980’lerin başında babam Behçet Aysan’ın Karşı Gece kitabı yeni yayımlanmıştı. Evde, değer verdiklerine, eşine dostuna kitap imzalamış, postayla gönderecek. İlk sayfalarını yırttığımı, altına ilkokul öncesi yazımla, sevgiler diyerek kendi adımla imzaladığımı hatırlıyorum. O isimlerden biri de Ruhi Su’ydu. Son anda sayfaları kendime göre ayarladığım fark edilmişti. Demek ki, Ruhi Su o zaman hayattaydı.
***
Ruhi Su’nun katili şüphesiz memlekete bir karabasan gibi çöken 12 Eylülcülerdi. Kanserin pençesinde kıvranırken pasaportu geciktirildiği için tedavi olamadı. Oysa gideceği hastane bile hazırdı. Hatta altı yazar, kültür bakanına mektup yazmıştı: Heinrich Böll, Wolf Bierman, Ingeborg Drewitz, Günther Grass, Siegfried Lenz, Günther Wallraff. Cenazesi ise darbe sonrasındaki en büyük protesto gösterisine dönüştü. Tam 163 kişi gözaltına alındı.
***
Hasan Hüseyin şiirinde, “Ruhi Su söylüyor gecede / susuyor karası ihtiyar yalnızlığın / allar morlar bayram bayram söylüyor” diyordu. Yine bir eylül günü yitirdik onu. Aradan yıllar geçti. Ama o türkülerini hâlâ gecede söylemeye devam ediyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği