Linç ve yaşam...

04 Haziran 2022 Cumartesi

Barış Bıçakçı’nın “Tarihi Kırıntılar” romanında bir şairin arkasından sırra kadem basan Meral’in hikâyesi çıkar karşımıza. Can ise kız kardeşini ararken edebiyatla haşır neşir olmaya başlar. Peşlerinde ise hayatlar, şiirler, anılar vardır. Bambaşka pencerelerden insan yaşamlarındaki eşikler aktarılırken yasak bir aşkın tuzağına düşen çifti görürüz. Yemek yemeye gelmişlerdir. Ama dükkân sahibi Alevidir. Dahası çok kısa bir süre sonra bulundukları yer kuşatılacaktır. Günlük yaşamımızda sıradanlaşan bir linç öyküsüdür anlatılan. 

***

Yıl: 2019. Aylardan nisan. Ankara’da bahar ayında rayiha yayılır sokaklara. Hep söylerim, erguvan İstanbul’a, nergis Ankara’ya yakışır diye. Güzel bir pazar günü. Ama ülkem iyi değil. Gencecik bir askerin daha bedeni toprak olacak. Bir anda Çubuk’taki cenaze töreninin görüntüleri düşüyor haberlere. Tekrar tekrar izliyorum görüntüleri. Bir kadın çığlığı kulağı tırmalıyor: “Yakınnn... Yakınnn...” Daha önce de yaşadık olanca linç görüntülerini. Parti binalarından mültecilere, havaalanı peronlarından sahil kasabalarına kadar taştı her biri. 

***

Linç adına sosyal teoride en önemli unsur bellidir: Ajitasyon. Vahim diyebileceğimiz tartışmanın başlama noktası tam da burası: Linç tasarımı sosyolojide “medeniyet kaybı” unsuruyla bağlantılı olarak ortaya çıktığı için hemen her şey, bütün değerler altüst olur. İzleyin tekrar tekrar görüntüleri... İnsan topluluğu bir anda yırtıcı hayvan sürüsü gibi saldırıya geçiyor. Bir grup aslan ağızlarından salyalar akıtarak ceylanlara saldırıyor. Barbar kavimlerden daha ötesini tasarlayarak öldürme şekilleri üzerine hareket alanı planlıyor: Boğazını kesin, paramparça edin ya da elinize kan bulaştırmadan en temizini yapın: Yakın! Asıl korkuncu bu linç girişimi yapan gruplara bir şekilde “tahrik olma hakkı” bahşedilmesi. Bu hak çok çeşitli olabilir: “Dini inançlarımıza saldırdı!”dan “Ülkemizi bölmek istiyorlar!”a kadar. 

***

Eskiden gazete ve dergilerin yapamadıkları şimdilerde önce sosyal medyada karşılık buluyor. Hemen toplum vicdanındaki en hassas noktalara atıf yapılıyor: Dini ve milli değerler! Bunların karşısında düşmanlaştırılan bir ya da birkaç kişiye sistemli psikolojik linç uygulanıyor. Nitekim Sivas Katliamı’nda da dini değerler provakasyon malzemesi olarak kullanıldı! Siyasi cinayetlerde de tetikçilerin genel argümanı dini ya da milli değerlere saldırıyı kullanması ve öldürümü meşru görmesidir. 

***

Dahası da var. Toplumsal kutuplaşmaların ve gerilim hatlarının popülist siyaset söylemleri tarafından körüklendiği zamanlarda linç girişimleri de artar. Çünkü kendini otorite yerine koyan bir güruh çıkar karşımıza. Oysa bildiğimiz anlamda hukuku, gerçek anlamda da devlet otoritesinin altını oyan eylemlerdir bunlar... “Güvenlik gerekçeli bir şiddet operasyonu” bir süre sonra tam anlamıyla güvenliksizliğe dönüşür. Ama o noktaya kadar gündelik siyasetin kendilerine yeni bir alan açacağını düşünen siyasetçiler bu durumu bir malzeme olarak kullanma eğilimi içine girer. Büyük bir yanılgıdır aslında bu. Toplumun sinir uçları bu girişimleri bir süre sonra kaldıramaz.

***

Önceki gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çubuk’ta dört yıl önce yaşadığı bu vahim saldırıya verilen ceza açıklandı: 1 yıl 15 gün. Bu cezanın bir anlamda cezasızlıkla bütünleştiğine vicdanlar karar verecek. Çünkü yaşadığımız acılar her zaman daha büyüğünün kapısını aralıyor. Barış Bıçakçı’nın “Tarihi Kırıntılar” romanında yazılana denk düşüyor: “Bir acıya yapılacak en büyük haksızlık onu başka acılarla kıyaslamak. Baskıcı düzenlerin yaptığı kötülüklerden biri de bu: Acıları büyüklük sırasına sokmaya zorluyorlar. İnsanın kendi acısından utanmayacağı bir dünya kurmak gerek.”  

***

Biz bu dünyayı kuracağız. Yaşamak için başka seçeneğimiz yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şiddet ve biz 16 Kasım 2024
Siyaset ve yalan 2 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları