Hülya Nutku’yu uğurlarken...

25 Eylül 2021 Cumartesi

Özdemir ve Hülya Nutku hiç hocam olmadı. Ancak her ikisi de verdiği eserlerle, hepimizin eğitmeni oldu. Dolayısıyla hocalığın akademiye sıkıştırılmış yanının dışına çıkan yol göstericilerdi. Okuldan mezun olur olmaz, yirmili yaşların başında girdiğim Devlet Tiyatrosu’nda Özdemir Hoca, Edebi Kurul Başkanı’ydı. O tarihten itibaren elimi tutan, çalışmalarımı takip eden, gönendiren, altüst olduğum anlarda yüreklendirendi. Doğrusunu söylemek gerekirse, alanda yeni proje yapmak, üretmek için kolları sıvadığımda onlara danışmak ufkumun açılmasına, dünya tiyatrosunda benzer uygulamaların gelişkin örneklerini anlamama, fikirleriyle sistemli bir çalışma anlayışının kapısını aralamama yardımcı olurdu. Karı - koca müthiş bir diğerkâmlıkla kendinden genç araştırmacıları üretime kazandırmaya çalışırken, onlara yeni alanlar açmaktan geri durmazdı. Bu yönüyle “tekil” değil “çoğul” bir yapılanmanın aydınlamacısıydılar. Dolayısıyla gururla söylemeliyim ki her ikisi hocamdır da.

Hülya Hoca, eşi Özdemir Nutku, Metin And ve Sevda Şener ile benzer bir anlayıştan geliyor; Cumhuriyetin onlara sunduğu derinlikli bir idealizmle bütünleşiyordu. Hiç durmadan çalışmak, üretmek, yeni kuşaklara uzanmak bu bakışın sonucuydu. Bizler için böyle büyük bir azmin içine gömülen bu öncü ve kurucu tiyatro insanlarını tanımak, baştan “ders” niteliğindeydi. Bu ekibin son halkası onlardan yaşça genç olmasına rağmen Hülya Nutku’ydu. 

*

Süreç içinde bazı insanları bütünleştirirsiniz. Bambaşka ruhlarda olmalarına rağmen onların hayat yolculuğundaki arkadaşlığını zihninizde bir tümleme çabasına girersiniz. Oysa Hülya Hoca bambaşka bir kişiliğe sahipti. Kocaman bir çocuk ruhuna sahipti. Çocuk dediğimiz insan yavrusu, masumca bencildir ve sevgiye yatkındır. Çocuk, yetişkinlerin hayattan öğrendikleri tereddütleri, sakınmaları, savunma duvarlarını bilmez. Çocuk-insanların çoğu yaşlanırken sevgiden uzaklaşır, bencil yanları katılaşır, sevimsizleşir. Hülya Hoca’da öyle olmamıştı. Çocuksuluk, onu insanlardaki sevilecek yanları bulup öne çıkarmaya, böyle bir yan bulamıyorsa hayal etmeye yöneltmişti. 

Üstelik Hülya Nutku, Özdemir Nutku gibi bir Rönesans aydınının yanında, onun eşi olmanın ötesine geçmiş, yazdığı kitaplarla zor olanı başarmış, kendi adını da tiyatroya kalın harflerle yazdırmıştı. Yüzlerce öğrenci yetiştirmişti.   

Son on yılda, aramızdaki yaş farkına rağmen, bana arkadaşım olma onurunu veren Hülya Nutku’yla yazar ve oyun paylaşma oyunu oynardık. Ankara ve İzmir arasındaki uzaklığı uzun telefon konuşmalarıyla aşardık. 

*

2019 yılının aralık ayında İzmir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’in öncülüğünde İzmir Şehir Tiyatroları’nın kuruluşu için bir danışma kurulu oluşturuldu. Danışma kurulunda Yücel Erten, Levent Üzümcü, Orhan Alkaya, Zeynep Altıok, Hülya Nutku, Cezmi Baskın ve ben bulunuyordum. Bu süreç içinde Hülya Nutku ile daha da yakınlaştık. 

İzmir Şehir Tiyatroları, 1944 yılında dönemin İzmir Belediye Başkanı Reşat Leblebicioğlu’nun çabasıyla Avni Dilligil tarafından kurulmuş; ancak Demokrat Parti iktidara gelir gelmez tiyatro grubunu dağıtmıştı. 1989 yılında Özdemir Nutku’nun genel sanat yönetmenliğinde yeniden hayata geçeceği duyurulmuştu. Fakat bu bir türlü gerçekleşmedi. 

70 yıllık düşün gerçek olduğu bir iklimde İzmir Şehir Tiyatrosu, Yücel Erten genel sanat yönetmenliğinde 1 Ekim’de perde açamadan kıymetlisini kaybetti. 

*

Geçen cuma günü, bir hastane odasında Hülya Hoca’nın incelmiş bedenine, kumru ellerine bakakaldım. Bu kadar kısa sürede illet hastalığın bedenini kemirmesine şaşırarak baktım yüzüne. Biraz doğruldu: 

“İzmir Şehir Tiyatrosu, Özdemir için çok ama çok önemliydi. Ben de bu sürecin bir parçası olduğum için çok heyecanlıydım. Herkes o kadar şen şakrak, umutlu ve birbirine o kadar bağlıydı ki... O ortamda bir sorun yaşatmak istemedim. Çok ağrım, inanılmaz sancım vardı. Kimseye yansıtmamak için çırpındım. Yücel’e, o zarif adama selam söyle, anlat bunları... İzmir Şehir Tiyatrosu, hep yaşasın...”   

*

Bir insanın vefatı doğa kanunu şüphesiz. Bu muazzam birikimin taşıyıcısının toprak altına gitmesi ise can yakıcı. Ölümün soğukluğunu kabullenemeyişimizin ardında işte bu olgu yatıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları