Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Mehmet Haberal: Direnen umut

19 Mart 2019 Salı

Bu yazının başlığı çift anlamlı:
Hem Mehmet Haberal’ın kendisi “Direnen bir umut” simgesidir; yani umudunu hiç yitirmeden direnen, çalışan insanları simgeler...
Hem de varlığıyla, çalışmasıyla, başarılarıyla, başka insanlara umut aşılar, “İçimizdeki umudun direncini” artırır.

***

Dün 18 Mart, Çanakkale zaferinin yıldönümüydü.
Çanakkale, Mustafa Kemal’i medya aracılığı ile kamuoyu önüne bir kahraman olarak ilk kez çıkartan zaferdir.
Bu öyle bir zaferdi ki, hem İngiliz ve Fransızların İstanbul’u zapt etmelerini engelledi, hem de Karadeniz’e çıkarak Çarlık Rusyası’na yardım etmelerine mani oldu.
Böylece Çarlık yönetimi zayıfladı, önce Menşeviklerin, sonra da Bolşeviklerin devrimi kolaylaştı.
Bu anlamda Çanakkale zaferi, Dünya Tarihi’ni belirleyen birkaç önemli askeri zaferden biridir.

***

Ben de 17 Mart’ta, yılmaz bir Atatürkçünün, her konuşmasında hayatının her anında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile yaşayan, her övüldüğünde, “Atatürk olmasaydı, bağımsız olmasaydı, Cumhuriyet olmasaydı, bu ülke olmasaydı biz de olamazdık” diyen bir yurtseverin konuğu olarak Başkent Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi öğrencilerinin düzenlediği bir sempozyumda “Cumhuriyet ve Atatürk” konulu bir konferans vermek üzere Kızılcahamam’a gittim.
Konferansımda, önce insanlık tarihini, toplumların evrimini anlattım ve sonra bu bağlamda Atatürk’ün bir Din/Tarım Toplumu olan Osmanlı İmparatorluğu üzerine kurduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni, bir bebeğe keman çalmasını öğretmek gibi mucizevî bir başarı diye vurguladım.
Sonra onlara Mehmet Haberal’ın gelişmekte olan bir toplumda, organ naklini neredeyse olanaksız kılan bir yasal ve kültürel yapıyı çok kısa bir zamanda değiştirmesinin ve dünyaya örnek olmasının da, tıbbî ve cerrahî başarılarını dahî aşan, mucizevî bir toplumbilimsel olay olduğunu anlattım.

***

Odun alevlerinin ışığında ders çalışan bir ilkokul öğrencisi.
Ankara’ya indiğimde önce Haberal’ın ofisine gittim.
Bir yandan müze gibi olan odalarında, örneğin Dürrizâde’nin Mustafa Kemal ve arkadaşları için yayımladığı ölüm fetvası gibi belge ve ödülleri gezerken öte yandan hayatını yeniden sorguladım.
“Gaz bile yoktu, Hemşin’de ilkokuldayken odun alevlerinin ışığında ders çalışırdım” diye anlattı çocukluğunu.

***

Başarıları hapisle ödüllendirilen büyük bir devrimci.
Ben sordukça, Amerika’daki başarılarını, hizmet için yurda geri dönüşünü, Hacettepe’de ilk organ naklinde Doğramacı’nın, Mithat Çoruh’un desteğini, Yılmaz Sanaç, Nevzat Bilgin, Nebil Büyükpamukçu, Mualla Karamehmet gibi hocaların kendisi gibi bir genci asiste etmelerini anlattı.

Türkiye’nin dört bir tarafında kurduğu her hastahanenin, özellikle de İzmir’dekinin bir öyküsü, Atatürk’le bir ilgisi var.
Odalarından birinde, masanın üstünde Silivri’de hapsedildiği binanın ve yaşadığı hücrenin maketi duruyor.
Artık aktif siyasetten kesinlikle uzak durduğu için kendisi konuşmak istemiyor ama, Silivri’ye atılmasındaki kumpasın arkasında, Orta Sağ’daki boşluğu dolduracak ve Türkiye’yi Demokrasi’ye taşıyacak olan yeni bir partinin kurulması için çok büyük bir fikrî/siyasî koalisyon tarafından lider olarak belirlenmesi var.
Zaten daha önce de Cumhurbaşkanı adaylığı söz konusu olduğu için, sağdan, soldan herkesin üzerinde ittifak ettiği bir devrimci bilim insanı olduğu için, aktif siyasete girseydi, ortalığı silip süpürürdü.
Önünü kesmek için bir kumpas kurup Silivri’yi yolladılar.
Silivri’de de boş durmadı; sürekli çalıştı. Çıktıktan sonra da aynı hızla hem ameliyatlarına, hem eğitim ve tıp konularındaki kuruculuğuna, hem de ulusal ve uluslararası yol göstericiliğine bütün hızıyla devam ediyor.

Umudunu hiç yitirmedi, kendisine yapılan haksızlıklara hiç küsmedi, çalışmaktan hiç geri durmadı; bu ülkeye ve çalışma arkadaşlarına güvenini hiç kaybetmedi.
Umudunu sürekli korudu, sürekli direndi.
Elbette bu başarısının arkasında çevresine topladığı genç, namuslu, çalışkan kadronun büyük katkısı var.
Bu kez Prof. Kenan Araz, Prof. Neslihan Arhun ve Prof. Ayşe Gülşahı başta olmak üzere pek çok uzmanla tanışmak ve sohbet etmek olanağı buldum.
Hepsi, bilime, üniversiteye gönül vermiş genç akademisyenler ve hekimler.

***

İstanbul’a, bu ülkeye, bu topraklara, bu insanlara umudumu tazelemiş olarak döndüm:
Haberal ve arkadaşlarının bulunduğu bir ülkenin önünü, ister içten isterse dıştan engellemelerle kesmek hiç de olanaklı değil diye düşündüm.
Özet olarak Mehmet Haberal, hem kendisi “Direnen bir umuttur”, hem de varlığıyla başkalarının içindeki umudun direnişini güçlendirmektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları