Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Mahkemelerimiz ve İran’dan bir yargıç portresi

05 Haziran 2016 Pazar

Hikmet Çetinkaya ile Ceyda Karan’ın yargılandığı mahkemenin verdiği mahkûmiyet kararının gerekçesi “Demokratik ve Laik Sosyal bir Hukuk Devleti” olan ülkemiz bakımından ciddi bazı sorunlar içeriyor:
Gerekçede “İslami inanışa göre iman bir gayb ve kalb meselesidir. Yani gözünüzle görmediğinize inanmak vardır. Yine inanışa göre, Müslüman olmak Yaradan’a, meleklere, ahirete inanmakla vücut bulmaktadır. Peki, hangisinin resmi vardır?” sözleriyle alınan kararın gerekçesi için açıkça, İslam dinine ve ilkelerine atıf yapılmış.
“Zira insanlar yayından hemen sonra 81 ilin 47’sinde ve bazı illerde birden fazla ilçede tepkilerini toplu olarak ortaya koymuşlardır. Bu durum başlı başına bir tehlikedir.” şeklinde “çoğunluk baskısını” meşrulaştıran ifadeler kullanılmış.
Ayrıca, “Unutulmamalıdır ki, hâkimler sadece hukuka ve vicdana uygun karar vermezler. Onların temel hareket noktası, eylemin tanımlanması ve cezanın bireyselleştirilmesi aşamasında ortaya çıkan toplumsal yapı ve ihtiyaç kavramlarının içselleştirilerek doğru yere varma amacıdır” biçiminde çağdaş “pozitif hukuk” kurallarından uzaklaşıldığına ilişkin bir tutum yansıtan sözler yer alıyor.

***

Bu eleştirilere karşın, ben yine de o mahkemenin “Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti” mahkemesi olduğu bilincini koruduğuna inanmak istiyorum. Çünkü bu bilinç olmadığında ortaya çok korkunç trajediler çıkabiliyor.

***

Örneğin Sadık Halkalı, İran’daki İslam Devrimi sonrası, Humeyni tarafından yeni kurulan Devrim Mahkemeleri Başkanı olarak atanan bir sözde yargıçtır.
Halkalı, aynı anda hem savcı hem hâkim hem de jüri olarak görev aldığı Devrim Mahkemeleri’nde 2 yıl içinde aralarında yüzlerce diplomat, akademisyen ve siyasetçinin de olduğu binlerce kişiyi (1999’da yazdığı anılarında da itiraf ettiği gibi, sadece 1979 yılında 2000 kişi) karşı devrimcilik suçlamasıyla idam etti. Bu yüzden ona Cellat Yargıç ve Devrimin Kasabı lakapları takıldı.
2000 yılında Le Figaro’ya verdiği mülakatta, yaptıklarından hâlâ en ufak bir pişmanlık duymadığını belirterek, “Bunlar dünyaya tekrar gelseler, tek bir istisnasız tümünü yeniden idam ederim” demiş, bu tutumunu da “Eğer suçluysalar cehenneme giderler, yok eğer masum idiyseler cennete giderler” diyerek gerekçelendirmiştir.

***

Şükredelim ki, Türkiye’de idam cezası yok ve şükredelim ki mahkemelerimiz “Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin mahkemeleri!

***

Sabah erkenden yazımı tam bitirmiştim ki, gazete geldi, manşette, karı-koca savcı ve yargıcın görev yaptığı Erzurum’daki mahkeme haberi vardı.
“Yargının saygınlık ve güvenilirliğini korumak, en başta yargı mensuplarının görevidir” diye düşündüm yeniden!
Not: Bugün Haydarpaşa’da 15.00’te konferans ve imzam var. Beklerim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları