Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

'Gerçek OlamayacakKadar Gerçek'

24 Haziran 2012 Pazar
\n

\n\n\n

“Annem beni Kadir Gecesidoğurmamış. Ama Ergenekondan özellikle Kadir Gecesi tutuklanıp Metris Cezaevine yollandım. Dolayısıyla cezaevindeki ilk açık görüşŞeker Bayramına denk geldi.

\n

Annem ile görüşme yaptığımız salonun ortasında göz göze geldik. Dudaklarını ısırıyor. Ter içinde. Yüzüne al basmış. İlk sözler çok önemli. Belli ki kahrolmuş. Yaşananlara üzülmüş. Ankaradan hemen gelmiş.

\n

Ne demeliyim?

\n

Sustum. Öylece sustum işte. Elini öptüm. Sarıldım. Çıt çıkmıyor ikimizden de.

\n

Elleriyle sağımı solumu yokladı. Oturduk; kızım Nazlıcan sarıldı gövdeme; yapıştık adeta birbirimize. Annemin elini hissettim ayaklarımda. Eğilmiş çoraplarımı aşağı indiriyordu. Ses etmedim. Bacaklarımı da kontrol etti, pantolon paçalarımı yukarı sıyırıp dizlerime baktı. İşkence izi arıyor. 12 Eylül faşizminden kalma tedbir. Sonra boynuma baktı. Ellerimi ellerinin arasına aldı; çevirdi, iyice inceledi. Ağzından ilk sözler çıktı. Beni çocukluğuma götüren o dehşetli soruyu sordu:

\n

- Yavrum, iki gözüm Tuncayım, canın acıyor mu?

\n

Metris Cezaevinin açık görüş salonundan Ankaranın o soğuk kış gününe döndüm, çocukluğuma. Annem o zamanlar çok genç. Ben on yaşındayım. Kardeşlerimle sobalı evimizdeyiz. Hava buz. Ankara o zamanlar daha bir çetin geçirirdi kışı. Soğuk öyle oldu ki sobaya kömürün üzerine odun atmak ihtiyacı doğdu. Üşüyoruz. Kardeşlerine göz kulak ol ben odun getireyimdedi. Kapıya çıktı, camdan kömürlüğe yöneldiğini gördüm. Ardından bir çığlık! Tek bir çığlık! Biraz sonra kapı açıldı, annem dudaklarını ısırıyordu. Ter içinde kalmıştı. Kıpkırmızı bir yüzle odaya girdi. Mantosunu ve eşarbını aldı. Bana döndü zorlanarak Ben birazdan geleceğimdedi. Arkasından baktım, mantosunun cebine soktuğu elini göremiyordum ama cep kandan kıpkırmızı olmuştu. Hatta yere kan damlıyordu. Peşinden koştum. Çabukça çıktı. Anneannem kapıdaydı. Ona bize gitmesini söylüyordu. Camdan bağırdım:

\n

- Anne canın acıyor mu?

\n

Bana döndü, sağlam elini gösterdi, gülümseyerek:

\n

- Canım hiç acımadı, dedi.

\n

Sonra anladık; annem odunları ısınmamız için sobaya göre keserken, başparmağının ucunu balta koparmıştı. O günlere gidip geldikten sonra; Metris Cezaevinde ıslak gözlerle gözüme bakan yaşlı annemin sorusuna gülerek cevap verdim:

\n

- Anne Canım hiç acımadı!

\n

Oysa canım öyle yanıyordu ki, acının ne demek olduğunu, insanın canlı canlı konulduğu cezaevi mezarlığında öğrendim diyebilirim. Çünkü sistem hukuk eliyle, iktidarın arzusuna göre ruhumu kesiyordu. Atıldığım yer mezarlıktı.

\n

İşte tam o en acılı zamanlarda yazmaya karar verdim; bu gerçek olamayacak kadar gerçek, yalan olamayacak kadar yalan zamanları. Aklıma, gerçek yerine hakikati anlatmak geldi. Görüneni değil, algılananı değil, gerçeğin hallerini değil: Hakikati.

\n

Roman yalanların ışığında gerçeği aramak değil miydi?

\n

O zaman gerçek olamayacak kadar gerçek bir zaman diliminin alaca aydınlığında acıdan ve hasretten bitap düşen insanın; gerçeği, basit gerçeği aramasını hiç yalana başvurmadan anlatamaz mıydım? Bilimkurgu gibi olabilirdi mesela. Öyle bir kurgu ki gerçek! Gerçeğin öylesine bir hali ki algılamakta da yaşamakta da zorlanılıyor, ama gerçek.

\n

***

\n

Yukardaki satırları Tuncay Özkanın Anne Hiç Canım Acımadı adıyla Cumhuriyet Kitaplarından çıkan son yapıtınınGirişbölümünden aldım.

\n

Edebi lezzetle yazılmış, belgesel nitelikte, trajik bir kitap

\n

Bir yaşamı, dönemi, bir davayı, bir kültürü anlatıyor

\n

Silivri edebiyatınabir katkı daha!

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları