Deniz Yıldırım

‘Sonra hayat devam etti’

02 Nisan 2022 Cumartesi

Anna Seghers, Ölüler Genç Kalır adını taşıyan etkileyici romanının bir yerinde şöyle bir saptama yapıyor: “Sonra hayat devam etti. Önceleri biraz tutuk tutuk. Umutlar azalmış olarak. Eski hızıyla sürdürülemezmiş gibi. Ama umuttan yana biraz daha yoksullaşmış hayat, sonra günlük hayat oldu yine.”

Galiba insanın bir yeteneği de olağanüstü zorluklara uyum sağlamak; kim bilir belki de uyum sağlamak zorunda kalmak. Günlük hayat da bu zorunlulukların toplamı değil mi? Akış dediğimiz olgu, tam da bu yeni denklemin sarsıntılarının bitmesinin ardından oluşan yeni düzene gönderme yapıyor; akışa uyumlulaşma da bu düzenin içinde belirlediğimiz yeni rutinleri sürdürmeyi içeriyor demek ki.

Savaşlar da insanın canıyla ve insanı insan yapan değerlerle sınandığı olağanüstü gelişmeler. Milyonları etkiliyor, sivilleri yerinden ediyor; yoksul askerleri canından. Rusya’nın Ukrayna’ya dönük savaşı da ikinci ayına girdi. Gündelik yaşam bir şekilde bu badireyi atlatabilenler için yeni bir dengeye kavuşacak fakat eksilen umutların boşluğunda büyüyen travmalar mutlaka alın çizgilerine ve ruhtaki tedirginliğe kazınacak.

Tablo sıradan insanlar için bu etkileri yaratırken, devletler sistemine ve jeopolitik kutuplaşmaya da dokunmadan geçmiyor, geçmeyecek elbette. Savaşın bu açıdan da bir genel toparlamasını yapabiliriz sanırım.

Her şeyden önce Rusya’nın askeri hamlesinin, özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra kendi iç birliğini yeni bir güvenlik tehdidi karşısında sağlama alma konusunda bunalım yaşayan Batılı devletleri yeni bir teyakkuz durumuna geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu bir yandan da Amerikan hegemonyasının Rusya tehdidi aracılığıyla Avrupa’daki etkinliğini, koruyucu pozisyonunu yeniden tesis etmesi için bir fırsata dönüşmüş durumda. Uzun süredir ilk kez ABD, bir tehdit konusunda Avrupalı ortaklarının büyük çoğunluğunu ikna etmiş görünüyor. Bu noktada Japonya’yı da bu bloklaşma içinde okumak mümkün. (Çin ise ayrıca izlenip değerlendirilmeli bu süreçte.)

Diğer yandan Rusya’nın hamlesinin bir diğer sonucu da Batılı devletlerin askeri bir savaşa ekonomik zor gücüyle yanıt vermeye çalışma stratejisinde birleşmesi oluyor. Savaşın sonu ve ortaya çıkacak tablo bize, savaşların günümüzde salt askeri araçlarla kazanılıp kazanılamayacağı konusunda uzun süredir yanıtlanmayı bekleyen sorularla ilgili kimi ipuçları da gönderecek.

YENİ JEOPOLİTİK TABLO

Üçüncü bir sonuç ise Soğuk Savaş’tan sonra askeri çatışma ve kutuplaşma riskleri ekseninde bir ulusal strateji belirlemeyi geri plana atan kimi ülkelerin iç ve dış siyasetlerinin yeniden güvenlik merkezli hale gelmesi, daha somut söylersek, askerileşmesi olacak. Başta Baltık ülkelerinin ve elbette Almanya gibi daha büyük etki alanına sahip Avrupa ülkelerinin yeniden savunma harcamalarını artırma yolunda kararlar aldığını görüyoruz. Ayrıca Soğuk Savaş’ta tarafsızlık siyaseti izleyen Finlandiya gibi ülkelerde de NATO şemsiyesine duyulan ilginin arttığı yönünde haberler okuyoruz. Bütün bunlar, Rusya’nın caydırıcılığının sınandığı Ukrayna sahnesinde elde edeceği sonuca göre yeni çatışmaların da habercisi olabilecek.

Bu durumda, yani Rusya ile ekonomik alanda yaptırımlarla mücadele etme ve Rusya tehdidi karşısında savunma harcamalarını artırma siyasetinin bir başka sonucu daha hesaba katılmalı. Rus enerji kaynaklarından mahrum kalacak Batılı ülkelerde zaten pandemiyle birlikte baş gösteren enflasyon etkisinin, yükselen enerji maliyetleriyle beraber daha da artabileceği ve bunun içerideki sosyal huzursuzlukları tetikleyebileceği açık. Tam da böyle bir ortamda, Rusya’ya enerjide bağımlılığı azaltma arayışlarını acil bir güvenlik stratejisi olarak devreye sokan gelişmiş Avrupa devletlerinin hızla Doğu Akdeniz’i merkeze almalarını ve bu çerçevede de bizdeki iktidarın, uzun süredir bölgede sorunlu ilişkilere sahip olunan iki ülkeyle (İsrail ve Yunanistan) yeniden görüşmelere başlamasını da yeni jeopolitiğin hızlanan manevraları arasında, birlikte okumak olası.

Bu durum ise bizdeki iktidarın bir yandan Ukrayna ile Rusya arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapma ve iki tarafla da görüşebilen ülke olma görüntüsüyle, bir yandan da Batı’nın Rus gazına bağımlılığı azaltacak rotalar için kendisine ihtiyaç duyduğu yönündeki sezgisiyle uluslararası alanda yeniden önemli bir aktör olmak adına hamle ve müzakere yapmasını kolaylaştırıyor. Bu önemli. AKP 2002’de göreve geldiğinde, danışmanlar “Dış dinamikle iç dinamik birleşti” türü cümleler sarf ediyordu. Dış dinamiğin 20 yıl sonra yeniden iktidar lehine ivmelendiği bu koşullarda yönetenler, içerideki kötü ekonomik tabloyu (yani iç dinamiği) seçim popülizmiyle bir süre unutturabilir ve dış kaynak çekebilirlerse ülkeyi yeniden yönetmeye aday hale gelmeleri hiç de zayıf bir ihtimal olmaz. Tüm bu nedenlerle, bu hafta sonu Macaristan’da gerçekleşecek seçimleri iyi izlemek gerektiğini tekrar hatırlatayım sadece.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları