Deniz Ülkütekin
Deniz Ülkütekin deniz.ulkutekin@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yüzeyselliğin tarihi

04 Mayıs 2024 Cumartesi

Yüzeyselliğin tarihi görece kısadır. Elbette yüzeysellik antik Yunan’da Sokrat ve Plato’nun da gündemine gelmişti. 

Ancak derinlik ile yüzeysellik arasındaki zıtlığın göz önünde bir tartışma olması özellikle Fransa’da devrimden önceki dönemde salon entelektüellerinin ağır konular dışında ilgiler edinmesi ve aşk temasına ilişkin öykülerin edebiyatta kendine yer bulmaya başlamasıyla yakından ilişkiliydi.

Yine de kitlelerin, bir olgunun yüzeysel olup olmadığını tartışır duruma gelmesi büyük ölçüde güncel bir yaklaşımdır.

Günümüzde artık herkesin dilindeki “post-truth” (Gerçek ötesi) kavramının aslında son derece sıkıcı olan “gerçek”likle yaşadığı sorun tam da yüzeyselliğin sorunu.

Bunu onaylayan Frankfurt Okulu düşünürlerine göre örneğin bir müziğin veya başka bir sanat eserinin kaydedilebiliyor olması onun sanatsal biricikliğini yok etmekten başka bir işe yaramıyordu.

Tıpkı, asla ulaşılamayan ve görülemeyen ama bulunduğu ve görüldüğü anlatısıyla bir mit olagelen simurg kuşu gibi sanat ve yaşama derinlik katan her şey de kayıt altına alınarak büyülü sesi olan bir kuş gibi hapsediliyordu.

Peki kaydetmeyi hapsetmeye yönelik bir metafor olarak ele alırsak bir olgunun sesini, görüntüsünü ve hatta kokusunu birkaç farklı kaydedici araçla farklı açılardan ve yorumlarla kaydetmeye ne demeliyiz?

Yüzeyselliğin gerçek ötesiyle birleştiği yer burada tam da sosyal medyanın konumlandığı yer. Aslında bedeni parçalarına ayırarak kadrajına alan pornografinin sunumu gibi gerçeğin sunumu da parçalarına ayrılmış bir bedeninin sunumuna dönüşüyor.

O zaman, izleyici olan bizler için bütünün parçalarından haz yaratan sembolik “etler” koparmak da olağan bir davranışa dönüşüyor.

Gerçeği istediğiniz biçimde yorumlayabilirsiniz elbette ama ortada gerçek kalmayınca ne yapacaksınız?

Bu sorunun yanıtını vermekte ne çok zorlananlar ise bizim gibi kültür çatışmalarının ortasında yaşayan ülkelerin halkları. Çünkü, kültür reddi bu coğrafyanın gerçekle ve hatta hakikat ile olan bağlantısının kopmasına karşı bir direniş çizgisi olarak görülüyor.

Bu çizgide, özellikle genç kuşakları kendine daha rahat çekebilen yeni nesil radikal dinci terör örgütlerinin alametifarikası da din üzerinden oluşturdukları ideolojik yaklaşımdan çok çevrelerinde kültüre ilişkin her şeyi yok etmek konusundaki bitmek bilmez istekleri.

Söz konusu yaklaşım, en azından bir dürtü olarak Batı medeniyetini de eline almış durumda ve her ne kadar devasa katedralleri alaşağı etmek isteyen birileri henüz ortada yoksa da o devasa yapılar aracılığıyla inşa edilen gerçekler ortasından çatırdıyor.

Üstelik bu çatırdama yeni bir kültür veya medeniyetin çıkışının habercisi değil kültür reddi ile ortaya çıkan yüzeyselliğin kutsanmasından ibaret.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

3F’den tek F’ye 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları