Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yurttaş ne diyor?
Geçen hafta “sessiz çoğunluk”tan söz etmiştim. Bu hafta da “kamuoyu” konuşalım.
Kamuoyu, gündemi ilgilendiren bir konu hakkında toplumun ezici çoğunluğu tarafından seslendirilen tek ve veya karşıt iki fikirden oluşan görüş olarak nitelendirilebilir.
Burada işin sırrı söz konusu fikrin büyük ölçüde, sanki tek bir kişinin ağzından çıkıyormuşçasına net bir biçimde iletilebiliyor olmasıdır.
Görüş ne kadar netse ilgilendirdiği konunun muhatapları açısından da o kadar bağlayıcı ve dikkat çekicidir.
Ancak her zaman her konu ve konuyla ilgili verilen mesaj o kadar da net olmayabilir. O zaman görüş hem kendi içinde güçsüzleşir hem de karşıt görüşlere alan açar.
Kamuoyunun bir konu hakkında verdiği mesaj önemlidir ama şu sorumla ilgili düşüncenizi de merak ediyorum:
Sizce kamuoyu icat edilen bir olgu mudur yoksa hep var olan iletişim bilimleri tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir durum mudur?
Kamuoyunu yansıtan araçlar aslında demokrasi ile eş zamanlı bir gelişim yaşamıştır. Siyasetin genel söylemler bütünü hakkında görüş veren seçimler, belli bir konuya odaklanan anketler ve daha özelleştirilmiş ve günlük olarak kamuoyu nabzı yoklamaya olanak veren kitlesel medya organları…
Bunları, kamuoyunu yansıtan ana aracılar olarak sıralayabiliriz. Peki asıl soruya gelelim, aynı zamanda kamuoyunu biçimlendirebilirler mi?
Son yılların moda deyimleri olan “algı yönetimi” ve “algı yaratmak” da tam olarak bu soruyla ilişkilidir.
O zaman sizi 20. yüzyılın başından bir düşünür ile tanıştırayım. Amerikalı bir yazar olan ve iki kez Pulitzer Ödülü (1958, 1962) kazanmış Walter Lippmann ile…
Kendisi, kitle iletişiminin ABD’deki kullanımıyla ilgili fikir yürüten ilk isimlerdendir. Ayrıca 1922 yılında çıkan “Public Opinion” (Kamuoyu) isimli kitabın yazarıdır ve “stereotip” kavramını çağdaş psikolojide bilinen tanımıyla ilk kez bu kitapta kullanmıştır.
Yukarıda belirttiğim “güçlü mesaj” niteliği nedeniyle stereotip ve kamuoyu kavramları arasında çok güçlü bir bağlantı vardır.
Lippmann, kitle iletişimi hakkında oldukça tepeden inmeci bir bakış açısına sahipti. Kitleleri, yöneten sınıf (!) tarafından her an yönlendirilmesi gereken bir “şaşkın sürü” olarak tanımlıyordu.
Söz konusu sınıf alanında uzman kişiler ve bürokratlar tarafından oluşturulmalıydı ve ana amacı Lippmann’ın demokrasinin en büyük “zayıflığı” olarak gördüğü, “omnicompetent citizen” (Her şeye kadir yurttaş) idealinin imkânsızlığının arkasında dolanacak yollar bulmasıydı.
Sözün özü, Lippmann’ın tasarladığı düzen yurttaşların kendini irade, fikir sahibi ve demokrasinin bir paydaşı olarak görmesini sağlarken arka planda kendilerinden daha yüksek vizyonu olan bir sınıfın amaçları doğrultusunda yönlendirilmesini öngörüyordu.
Bu duruma günümüz tabiriyle kısaca “rıza üretimi” diyebiliriz ve bu üretim baskı aracı kullanmadan kitle iletişimi sayesinde yapılıyordu.
Tüm bu görüşleri, düşüncelerinde oldukça aşırı olan bir düşünürün iletişim alanındaki görüşleri olarak ele alabiliriz.
Ancak Lippmann’ın görüşleri söz konusu yönetici sınıf (!) arasında ilgi görmüş olacak ki kendisi ABD’nin en önemli “think tank” kuruluşları arasında yer alan Diş İlişkiler Konseyi’nin (CFR) 1921’deki kurucuları arasında yer almıştır...
Eski ismi ile Twitter, güncel ismi ile X’te kullanıcıların en sık karşısına çıkan gönderilerden birisi gündemle ilgili anketler. Tek bir soru, oturup düşünceniz hakkında kafa yormanıza bile gerek yok. İstediğiniz seçeneğe basın ve artık siz de kamuoyunun iletmek istediği güçlü mesajın bir parçasısınız.
Eğitimde birkaç yıl en çok itiraz edilen konulardan birisi, yazılı sınav yerine çoktan seçmeli sorularla sınav yapılmasının gençlerin kendini ifade edebilmeleri açısından nasıl eksiklikler yaratacağıydı. Şimdi anketlere yanıt vererek görüş bildiriyor olunması ne kadar ilginç değil mi?
Bireysel düşüncenin standardize edilmesi kitle iletişim organlarının gelişimi, kültür endüstrisinin (Frankfurt Okulu’nun tüm itirazlaırna karşın) akım belirleyici bir konuma erişmesi, kaçışçılık kavramının ortaya çıkması ve medya kanallarının tekelleşmesi ile eş zamanlı ilerleyen bir süreç.
Öte yandan bu kendi başına bir yazı konusu ve şimdilik bir soruyla bitirelim. Sizce bireyin özgün düşünce üretimi hâlâ mümkün mü?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
- FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen öldü
En Çok Okunan Haberler
- Hayatını kaybetti!
- Mansur Yavaş'tan TBMM'ye flaş çağrı!
- TÜİK ekim ayı enflasyon verilerini açıkladı
- 'Erken seçim' çağrısı: CHP tarih verdi
- İşte Belediye Başkanı'nı öldüren saldırganın ifadesi!
- Mardin, Batman ve Halfeti'ye kayyum atandı!
- Serdar Ortaç son malını da satışa çıkardı!
- AKP’li vekilin PKK yöneticisiyle fotoğrafı gündem oldu!
- AKP'den kayyum için ilk açıklama
- İşte sıfır faizli kredi veren bankalar…