Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu

Eğitimde Finlandiya Mucizesi ve Türkiye Gerçeği

07 Nisan 2016 Perşembe

Grigory Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitabını hiç okudunuz mu? Hani Ulu Önder Atatürk’ün okullarda okutulmasını istediği, Cumhuriyetin ilk yıllarında her “Öğretmen Okulu Mezunu”na diplomasıyla birlikte hediye edilen kitap.

Finlandiya’nın; krizler ülkesinden beyaz zambaklar ülkesine “Sadece ve sadece eğitim sistemini düzelterek” dönüş mucizesini anlatan muhteşem bir yapıttır “Beyaz Zambaklar Ülkesinde”.

Finlilerin dünya eğitim sisteminde adeta devrim yapan başarısının; yılların mücadelesinin ve birikiminin eseri olduğunu bize gösteren eşsiz bir kanıttır.

Uzun zamandır tüm dünya ülkelerinin konuştuğu, yerinde ziyaret ederek gözlemler yaptığı, en çok izlenen TV programlarında, en çok okunan gazete köşelerinde yer verdiği; dünyanın en gelişmiş sistemine sahip olan Finlandiya Eğitim Sistemi başka ülkelere de hızla örnek teşkil ediyor. Eğitime Finlilerden %40 fazla bütçe ayırmasına rağmen lise terk oranı Finlilerden %30 fazla olan Amerikalılar da eğitim sisteminde Finlilerden aldığı ipuçlarıyla yeni düzenlemelere gidiyor.

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı-PISA resmi sonuçları da bu başarıyı doğrular nitelikte. OECD Üyesi olan 64 ülke arasında her üç yılda bir uygulanan, öğrencilerin Fen Bilimleri, Matematik ve okuma alanlarında kalifikasyonlarını değerlendiren, okulda gördüklerini ne kadar uygulayabildiklerini, bilgi beceri analiz ve sorun çözme yeteneklerini ölçen PISA testinde Türkiye matematikte 45’inci, fende 41’inci, okumada 37’inci sırada yer alırken Finlandiya yıllardır dünya ülkeleri içindeki ilk sıraları kimseye kaptırmıyor.

Peki nedir bu başarının kırılmayan şifreleri?

Finlilerin uzun yıllara dayanan eğitim mücadelesinin sarsılmaz temelinin hikayesini burada bir köşeye sığdırmak elbette mümkün değil. Kimilerine göre yaklaşık 4 milyon nüfusla bunu sağlamak kolay. Kimilerine göre ise nüfus kaç olursa olsun bu sadece bir vizyon ve sistem meselesi. Bana göre ise Finlandiya eğitim sistemi sadece o ülkenin topluma, birey olmaya, gençliğe ve “eğitimin toplumun en temel yapı taşı olduğu”na dair üst bakış açısının bir ürünü.

Fin Devletinin eğitime olan üst düzey bakış açısının en güzel örneği Finlandiya’da özel okul olmaması. Hepsi devlet okulu. Okullar arasında rekabet yerine dayanışma var. Farklılık yerine eşitlik var. Hepsi aynı eğitim öğretim ve öğretmen kalitesinde. Hepsinde başarı aynı. Düzen tamamen eğitimde fırsat eşitliği ilkesi üzerine kurulu. Merkeze öğrenciyi koyan Finlandiya Eğitim Sisteminde rekabetten uzak, öğrencilerin kendini her konuda değerli hissettiği, sade yalın istikrarlı bir eğitim anlayışı hakim.

Doğa ile içiçe olan,bir ev konforunda mimari dizaynı yapılan ve adeta öğrenciyi kucaklayan okullarda öğrencilerin aidiyetlik duygusu hat safhada. Atık kağıtların toplanmasından çiçek sulamaya dek okulun bakımı ile ilgili pek çok işin, okulun hizmetlilerine değil eğitsel kol seçimine göre öğrencilere paylaştırılması öğrencilerin aidiyetlik duygusunu en üst seviyeye çıkarıyor ve bu da başarıyı getiriyor. Aynı zamanda çocuktaki özgüven ve sorumluluk duygusunu da geliştiriyor. Çocukların okullarına verdikleri değerin fazlasını onlara gösteren Fin Devleti çocukların okulda sağlıklı beslenmesine gösterdiği özenle bile bunu fazlasıyla ispatlıyor. Devlet okulu olmasına rağmen öğrencilere yüksek kalitede ve çeşitte yemekler sunan, ve hatta alerjisi olan çocuklara ayrı yemek menüsü hazırlayıp sunan sistem neredeyse her teneffüs öğrencilerin yemekhanede beslenmesini sağlıyor. Kantinde çok belli başlı ve az sayıda ürünler satılıyor.

Dersler kitaplar değil etkinlikler üzerinden işleniyor. Öğretmenin ders anlatıp öğrencilerin pasivize edildiği, teoriye ve ezbere dayalı sistem yerine çocukların deneyerek, yanılarak, araştırarak, sorgulayarak, düşünerek, yazarak, sunum yaparak, yaşayarak öğrendiği ders programı uygulanıyor. Çocuklar gerektiğinde sınıf içinde dolaşarak, arkadaşlarıyla malzeme alışverişi yaparak, sorgulayarak, eleştirerek ders yapıyor. Yani bu anlayışa göre makbul olan; bizdekinin aksine; sessiz, pasif, durgun sınıf yerine hareketli, konuşan, tartışan, yani “yaşayan gürültülü sınıflar”.

Bizde günde 8 ders görülürken ve bu da yetmeyerek okul çıkışında etütler yapılıp dışarıdan ek özel dersler alınırken Finliler günde sadece 4 ders yapıyor. Ve hiçbir takviyeye ihtiyaç duymuyor. Bizde teneffüslerin ortalaması 25-30 dk.ya gelirken, Finlandiya ortalama 60-70 dakika teneffüs yapıyor. Ve yine bizde öğrenme okul ile bitmeyip ev ödevleriyle gece yarılarına dek sürebiliyorken Finliler öğrenmeyi okul çıkışı noktalıyor. Öğrencilere çok gerekli görüldüğü takdirde en fazla 30 dakikalarını alacak yoğunlukta ödev veriliyor.

Finlilerin okul kültüründe okul kulüpleri çok popüler. Çünkü kulüp çalışmaları bu eğitim anlayışla örtüşen nitelikte; eleştirme, üretme, yaratma gibi becerilerde öğrencinin kendini en iyi ifade ettiği ve gerçekleştirdiği ortamlar. Fin kültüründe çocuklara aşılanan bir başka değer ise rekabet ve üstünlük duygusunun olmayışı. Öyle ki okul programlarında spora geniş yer verilmesine rağmen bu sebeple spor karşılaşması bile yapılmıyor. Zaten 7 yaşında okula başlayan çocuklar 16 yaşına dek hiçbir ulusal sınavla ve rekabetle karşılaşmıyor. Öğrenciler eğitim süreçlerinde neredeyse 16 yaşlarına dek sadece öğretmenlerin hazırladığı sorularla değerlendiriliyor.

Bir yanda; yıllardır değişmeyen, sade, bir o kadar etkin müfredatıyla dünyanın en iyi eğitim sistemi olmayı başaran, öğrenciyi adeta kucaklayan Fin Eğitim Sistemi. Diğer yanda; eğitim sistemi ve müfredatları üzerinde 11 yılda 13 kez deneme yaparak yap boza çeviren, hem yüzbinlerin geleceğini anlık sınavlarla belirleyip hem de bu sınavların içeriğini ve şeklini sürekli değiştiren, bu da yetmez gibi her yıl o sınavların sorularını yanlış hazırlayan ve bütününde öğrenciyi adeta okumaktan soğutan Türk Eğitim Sistemi.

Kıyaslayıp diz dövmemek, kahrolmamak, kıskanmamak elde değil.

ceylan@ceylanadanali.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

23 Nisansız çocuklar 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları