Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Halkın umutlarını yok etmekten vazgeçin!

05 Ekim 2023 Perşembe

Ekim ayına girmiş olduğumuz şu günlerde, genel röntgenimizde iki nokta ortaya çıkıyor: Bir yandan ülkemizde demokrasinin arta kalan kırıntıları adım adım yok ediliyor, çiğneyip yutuluyor yavaş yavaş… Diğer yandan ise, CHP hızla kendi kongrelerini yaparak kurultaya doğru yol alırken, ortaya çıkan sesler, rüzgârlar ve görüntüler maalesef muhalefet kesiminde yer alan halkımıza umut vermekten uzak. Bu durum, gerçekten üzücü geliyor insanlarımıza. Çünkü ekonomik çarkın altında enflasyona ve “insanlık onuruna aykırı” dar gelirli bir yaşama esir düşmüşken, küçücük bir ümitle gelecek günlere, yıllara bakıp bir güneş ışını dahi göremiyorsanız, kasvet üzerinize çok daha ağır çöker.

Hangisini sayalım ki? Bunları art arda dile getirdikçe tablo giderek ağırlaşıyor, çatırdıyor, makyaj dökülüyor... Osman Kavala’nın kaç zamandır içeride olduğunu artık tam olarak takip edebilmek özel bir dikkat veya Google yardımı gerektiren bir durum haline geldi. Yargıtay 29 Eylül tarihinde Gezi Parkı Davası’nı karara bağladı ve Kavala dışında son seçimlerde milletvekili seçilen Can Atalay’a, Tayfun Kahraman’a, Mine Özerden’e ve Çiğdem Mater’e verilen cezaları onadı. Onlara isnat edilen suçlara baktığımızda da “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu” gibi akıl almaz maddeler okuyoruz. Bütün İstanbul o günlerde Gezi Parkı ve Taksim Meydanı’ndaydı. Kimse kimseden bir emir almamıştı, bunu fiilen orada olan herkes biliyor… Dolayısıyla birilerinin birilerini tahrik etmeye çalışmış olduğu gibi varsayımlar, Mayıs-Haziran 2013’ünü içinden yaşamış herkese oldukça gerçeküstü, altı boş ve zorlama varsayımlar olarak geliyor olmalı!

Merdan Yanardağ, 100 gündür içerideydi. “Ekranda kullandığı ifadelerin yarattığı sözde algının yorumlanması (!) nedeniyle” büyük bir baskı altında kalarak tutuklandı. Dün nihayet hakim karşısına çıkan Yanardağ’ın kaldığı koğuşta günlerce battaniye ve su olmadığını belirttiğini de unutmayalım… Akıl alır gibi değil! Neyse ki ben bu makaleyi kaleme aldığım saatlerde Yanardağ için tahliye kararı verildi. Kendisini kucaklıyorum ve en kısa zamanda tekrar ekranlarda, demokratik mücadelede yerini almasını bekliyorum. 

Ayşenur Arslan, evvelki gün “Terör örgütü propagandası yapma, suçu ve suçluyu övme” konularından hakkında başlatılan soruşturma sonucunda gözaltına alındı, Allah’tan tutuklanmadı ama o kargaşada ve yaratılan baskı-korku ortamında Halk TV’deki programı kaldırıldı! Bir gazetecinin doğal akışta kendi kendine veya halkın önünde ortaya sorduğu toplumsal soruların Türkiye’de pek kabul edilebilir bir yanı yok. Bu yaşananlardan sonra aynı gün tahliye edilen Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin bu karara pek sevinebildiklerini bile sanmıyorum.

Kendinizi biraz da Can Atalay’ın yerine koyun. Anlamadığınız yorumlardan başınızın derde girdiğini öğreniyorsunuz, hapse atılıyorsunuz, o davalardan mahkum oluyorsunuz, bu arada bunlara rağmen milletvekili seçiliyorsunuz ve yasanın size verdiği her türlü hak ve elde ettiğiniz dokunulmazlık zırhına rağmen bu durumu “görmek istediği gibi görerek yorumlayan adalet sistemi” sizi içerde tutmaya devam ediyor… 

Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın durumunu bugün görüşecek. Atalay’ın avukatı Deniz Özen Yargıtay’ın bu onama kararı nedeniyle: AYM’nin önündeki Can Atalay’ın başvurusunun boşa düşmüş olamayacağını ısrarla vurguluyor. Karar ne zaman çıkar bilmiyoruz ama bugünden itibaren AYM’nin yorumlarını büyük bir merak ve adalet açlığı ile izliyor olacağız. 

TİP, yani Türkiye İşçi Partisi, toplumsal adalet duygusunun yaşadığı büyük krizi protesto etmek ve özellikle Atalay’ın durumuna dikkat çekmek amacıyla Hatay’dan İstanbul’a yürüyüşe geçti… Ayrıca ne kadar acıdır ki İstanbul Sözleşmesi, 27 üye ülkeden oluşan Avrupa Birliği'nde 1 Ekim 2023 itibariyle resmi olarak yürürlüğe girdi; ama Türkiye yobazların ve tarikatların akıl almaz baskısıyla imzasını geri çekti… Aklınız alabiliyor mu? “Sözleşmeye adını veren ülke” insan hakları ve temel özgürlükleri garanti altına alan bir protokolü feshediyor, içinde yer almıyor! Bu da maruz kaldığımız adaletsizliğin bir başka acı haberi.

PEKİ BU SIRADA CHP NE YAPIYOR?

Gelin genel his durumunu yansıtacak bir barometre vereyim size: Türkiye’de Atatürkçü duruşu, uzlaşmanın ve güvenin garantörü olarak özetlenecek tavrı ve geçmişi ile markalaşmış dostumuz Uğur Dündar bile dayanamadı; ekranda patladı Kılıçdaroğlu’na! Nasıl hala parti içi iktidarı bırakmak konusunda direndiğini anlamanın mümkün olmadığını -beyefendiliğini korumaya çalışarak, ama isyan ederek- resmen haykırdı.

Benim ise algılayamadığım, daha önce bu sütunlarda defalarca anlattığım gibi bu kadar adaletsiz, bu kadar demokrasiye aykırı, bu kadar “aynı genel başkanın sürekli kazanmasını sağlayacak” ve adil bir parti içi yarışı tamamen imkânsız hale getirecek bir tüzük, hala ve hala nasıl yürürlükte kalabiliyor? Dolayısıyla, benim sorunum Kılıçdaroğlu’nun tekrar aday olup olmaması konusundan ziyade, bu kadar ağır haksızlıklar içeren ve delegelerin “siyasi sıfat hediyeleri” karşılığında desteklerini alan bir sistemin nasıl sürebildiği?

GELELİM BUGÜNE: O kadar enteresan kongreler yapılıyor ki partide… En felaket durum da sözde değişim diyen odakların bile hala aynı “blok liste” oldu bittilerinden ve dayatmalarından vazgeçmemeleri! Bu gerçekten artık çok yakışıksız bir hal aldı ve doğruyu söylemek gerekirse bu koltuk kapma yarışıyla sürdürülen siyasetin halkta artık karşılığı yok! Açık açık konuşayım mı? Değerli CHP’li yönetici arkadaşlarıma doğrudan sesleniyorum: Halkı bıktırdınız, usandırdınız! Hem partiden hem siyasetten soğutup uzaklaştırdınız! 

ÖZEL VE ÖYMEN’İN DURUMU

Emin olun ben çok sevdiğim genç dostum Özgür Özel’in adaylığı konusunu hala kafamda çözemiyorum. Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nun parti içi iktidarına karşı çıkan muhalefetin bir adayı mı? Ben kamuoyuna yansıyan böyle bir ses duymuyorum. Zaten bir yandan Grup Başkan Vekili sıfatını sürdürdüğü için, bu tavrı göstermesi pek mümkün değil. “Değişim” adına ne yapacağını, hangi düşünceyi temsil ettiğini, hangi radikal değişiklikleri hayata geçireceğini de hiç anlatmıyor; şimdilik soyut, içinde renk barındırmayan, ne tasvir ettiği anlaşılamayan bulanık/minimal bir tablo var ortada. Peki neden? Genel Merkezi ürkütmekten mi korkuyor, yoksa en nihayetinde yine Kılıçdaroğlu’nun aday yapılacağı ve zaten bir etkisinin olmayacağını mı düşünüyor? 

Örsan Öymen’e gelince: Onun şu anda neler yaşadığını, neler hissettiğini, neler yapmak istediğini, en çok daha önce aynı yoldan gitmiş biri bilebilir. Bundan 20 yıl önce aynı yollardan geçerek -yanımda yalnız birkaç yardımcımla Anadolu’yu gezerek- Genel Başkan adayı olmayı başarmış tek dostu olarak, Örsan’ın çabasını takdirle karşılıyorum. Ayrıca kendisi, şu anda parti yönetiminin gerek ideolojik hataları, gerek parti içindeki anti demokratik tavırları konusunda açık bir duruş sergileyen tek aday. Büyük zorluklara rağmen CHP’de demokrasinin sesini Anadolu’nun imkan ve şartları içinde yükselttiği için kendisine teşekkür ediyorum. Kemalist değerlerin en arka sıralara atılıp, yalnız milli bayramlarda göstermelik ortaya çıkarıldığı ve Atatürkçü fikirlerin en ön plandaki temsilcilerinin yok sayıldığı bir CHP, artık kişisel olarak beni üzmenin de ötesinde, halkı fazlasıyla soğuttu. Bu noktada temsil ettiği değerler bağlamında delegelerin Örsan Öymen’e ve demokrasiye sonuna kadar destek vermelerini bekliyorum. Öymen belediye başkanlıkları ya da milletvekillikleri gibi titrler/koltuklar vadederek gelmiyor. Yıllardır dillendirdiğimiz parti içi demokrasiyi, adaleti ve Kemalist çizgiyi işaret ediyor.

NOT: Geçen hafta yazdığım yazıda, Maya Galerisi’nin ardından gelen galerileri sayarken, Maçka Sanat ve Meldâ Kaptana Galerilerini eklemeyi unutmuşum. Özür diliyorum. Bir gazetenin sütunlarında sanattan bahsederken, sanat dergileri ve kitaplarında yazabildiğimiz kadar detaylı ve geniş yer ayıramıyoruz. Bunu herkes biliyor ama gerçeklere sadık kalmak adına elimizden geleni yine de yapmak lazım. Bu ek tashihle de tüm isimleri dile getirmiş olamıyorum tabii. Aynı yıllarda, 1960 ve 70’lerde ve kendi sergilerimi de açmış olduğum birçok başka galeri de var, sanat hayatımıza dahil olan, GEN-AR veya Galeri 1 gibi. Dolayısıyla kapsamlı bir total araştırma için sanat yayınlarına yönelmek lazım. Makalelerde daha dar kalmaya mecbur kalıyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları