Barış Doster

Antalya zirvesi ve sonuçları

12 Mart 2022 Cumartesi

Türkiye, birkaç gündür önemli diplomatik zirvelere ev sahipliği yapıyor. Önceki gün, Antalya’da, Türk dışişleri bakanının arabuluculuğunda, Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanları görüştüler. Görüşmeden somut sonuç çıkmasa da dışişleri bakanları düzeyinde ilk temastı. Taraflar müzakerelere devam edeceklerini açıkladılar. Dün 2. Antalya Diplomasi Forumu başladı, yarın bitecek. Foruma; 20 devlet ve hükümet başkanı, 70’ten fazla bakan, 50 kadar uluslararası örgüt temsilcisi katılıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyaretinin ardından, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Biden’la telefonla görüştü. Yarın Yunanistan Başbakanı Miçotakis, hafta başında Almanya Başbakanı Scholz Türkiye’ye gelecekler.   

Tüm bu ikili görüşmeler ve çoklu zirvelerde görüşülen konuları biliyoruz. Sorunlara hemen çözüm bulunmasa bile bu tür temaslar, tarafların hem iç kamuoyuna hem dünyaya mesaj vermesine zemin hazırlarlar. Dahası, birbirlerinin tutumlarını doğrudan görmek, gücünü tartmak, hazırlığını sınamak, kararlılığını ölçmek açısından önemlidirler.  

ÖRGÜTLÜ CEHALET VE ATATÜRK KARŞITLIĞI 

Ankara’nın dış politika ajandasının yoğunluğu, hem Türkiye’nin coğrafi konumuyla hem büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün saptadığı Türk dış politikasıyla ilgili. Dengeli, bölge merkezli; barışı ve istikrarı savunan; ırkçı, yayılmacı, maceracı olmayan; hırslı, hınçlı, hırçın davranmayan bir dış politika bu. Moskova’yla ilişkileri önemseyen, emperyalist güçlerle mesafeyi gözeten, Arap ülkelerinin içişlerine karışmayan bir çizgi. İktidarın reddettiği, küçümsediği, yok saydığı bu çizginin, haklılığı, doğruluğu, gücü ve meşruiyeti, son günlerde bir kez daha anlaşıldı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, onu küçük görenlerin, can simidi oldu. NATO’nun, ABD emperyalizminin saldırı ve işgal aygıtı olduğu, bir kez daha anlaşıldı. AB’nin ikiyüzlülüğü, AB üyeliğini destekleyenler tarafından da görüldü. 

Tüm bu gerçeklere gözlerini kapatanlar da var elbette. Bir kısmı yanlışta ısrar ediyor. Bir kısmı doğruları perdeliyor. Bir kısmı zaten Batı’nın acentesi, uydusu, uzantısı olarak çalışıyor. Bir yanda Türk tarihini, 3 Kasım 2002’yle, AKP iktidarıyla başlatanlar var, bir yanda ABD’den insan hakları, AB’den özgürlük, NATO’dan demokrasi bekleyenler. Bu iki çizgi, sıklıkla birleşiyor, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığında buluşuyorlar zaten. 

Bazılarını; casusluk, ihanet ve terör örgütü FETÖ’nün Zaman ve Taraf gazetelerinden biliyoruz. Bazılarını; AB eski Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un dostu olmakla övünen diplomatlar, gazeteciler, akademisyenler olarak tanıyoruz. Bazılarını; Birikim dergisinden, yetmez ama evet takımından, özürdiliyoruz.com tayfasından hatırlıyoruz. FETÖ’nün solcularını, ikinci cumhuriyetçileri unutmuyoruz. 

Batı’nın etki ajanı olarak çalışan fonlama gazeteciler, ağzına “emperyalizm” kavramını almadan dünya tahlili yapan uluslararası ilişkiler hocaları, Türkiye’nin dış ülkelerde büyükelçiliğini değil, ABD ve AB’nin Türkiye’de adeta temsilciliğini yapan diplomatlar, dünya dengelerindeki değişimi anlamadan halen Soğuk Savaş ezberleriyle konuşan emekli komutanlar da var. Görüyoruz. Türkiye adına üzülüyoruz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları