Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Siyaset devlete karşı
İnsanlar, sanatçısıyla ve seyircisiyle, ‘terörist’ ya da ‘muhalif’ olduklarından değil, birçok haklı nedenle TÜSAK ya da benzeri yasal düzenlemelerin yaşama geçmesine karşı çıkıyor
> TÜSAK tasarısının yasalaşması, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden biri olarak hızlandırılan ve yıllar boyunca desteklenmiş olan kültür sanat hareketinin, siyasal erki ellerinde tutanlar tarafından yok edilme girişimi olarak değerlendirilebilir ancak. ‘Devlet’in uzun bir süreçte kurumlaştırdığının ‘siyaset’ eliyle yıkılması demektir bu.
TÜSAK kısaltmasıyla anılan Türkiye Sanat Kurumu yasa tasarısı taslağına karşı çıkan ilk yazım 11 Haziran 2013’te yayımlanmıştı. Demek ki tam on ay geçmiş aradan. 2013 yazında uykuya yatırılmış görünen, güz aylarında sayıklamaya dönüştürülüp 2014’ün başından bu yana hızlı biçimde harekete geçirilen taslak bağlamındaki etki tepki mekanizması özellikle mart ayında ivmelenerek 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne de damgasını vurdu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan ve Devlet Tiyatroları (DT), Devlet Opera ve Balesi (DOB) ile Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nü lağv edip sanat kurumlarını Türkiye Sanat Kurulu’na (TÜ- SAK) bağlayan yasa tasarısı taslağına gelen tepkiler DT, DOB, senfoni orkestraları, başka topluluklar, sanata ilişkin sendikalar, yazarlar, eleştirmenler, dahası Türkiye Barolar Birliği tarafından kotarılan hareketliliği de aşarak seyirciye de ulaştı. Selda Güneysu’nun 20 Mart 2014 tarihli Cumhuriyet’te çıkan haberine göre, DT ve DOB’un bütün bölge sahnelerinde, izleyiciler temsiller öncesinde Kültür-Sanat Sen’in başlattığı ‘TÜSAK’a Hayır’ imza kampanyasına katıldı.
Sanat/sanatçılar göz hapsinde
Sahne sanatlarına karşı yapılacak darbenin gün yüzüne çıkması, ‘Genç Osman’ oyununu izleyen Başbakan’ın kızı Sümeyye’nin ‘sakız çiğneme’ olayının patlak verdiği 2011 Martı’nda başlayıp İBBŞT’de bir yıl sonra yapılan yönetmelik değişikliğiyle sürerek bugüne ulaşan süreçte gerçekleşti.
Bu süreç içinde sanat kurumlarına ilişkin yapılar yıkıldı ya da kullanılması yasaklandı; hükümete ‘muhalif’ olduğu söylenen özel topluluklar 2014 yılına ilişkin parasal devlet desteğinden yararlandırılmadı; toplumsal olaylar bağlamındaki ‘duruş’larını sergileyen sanatçılar ‘terörist’ olarak yaftalandı ya da ‘hedef’ olarak gösterildi; ödenekli tiyatroların oyun seçimleri yerildi; oyun dağarlarına müdahele edildi; DT’nin kamu alanı sayılan bir bölgesine el konuldu… Uzatmanın anlamı yok, ülkenin sanat kurumları ve sanatçılar göz hapsine alınmıştı.
UNESCO’ya bağlı Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) Türkiye Milli Merkezi’nin, ilk kez bu yıl, bir tiyatro insanına yazdırmak yerine icra komitesi olarak kaleme aldığı 27 Mart Dünya Tiyatro Günü bildirisindeki ‘tiyatroculara da, yetkililere de’ ‘empati’ önerisi işte bu nedenle özellikle sanat insanlarından olumsuz tepki aldı ve Yücel Erten’in ‘karşı bildiri’si büyük ses getirdi. Erten, ‘yıkımcı’ ve ‘rantçı’ olaraka nitelediği iktidarı ‘baskı, tehdit, sansür’ uygulamalarıyla ‘sanat alanlarımızın ve kurumlarımızın ali kıran baş keseni’ olarak niteliyordu.
Siyasal dayatmaya karşı çıkış
90 yıldır yaşadığımız Cumhuriyet düzenine ilişkin varoluş kültürüne, bu kültürde oluşmuş kimliklere engel koyan siyasal dayatmaya karşı çıkış çeşitli boyutlarıyla gündeme geliyor ve gelecektir. Bu karşı çıkış en az dayatmacılarınki kadar siyasal bir duruş barındırıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün her yaştan çocukları, kimliklerinin içinde yeşerdiği düşünme, yaşama, eyleme biçimlerine sahip çıkıyor. Devletin Cumhuriyet tarihimiz boyunca yarattığı, kültür oluşumlarıyla biçimlenmiş kimliğe iktidarın karşı gelmesinin yarattığı tepkidir bu.
Devletin ve devlet gücünü elinde bulunduran iktidarın görevi, tiyatro, opera, bale, senfoni orkestrası gibi pahalı sanatsal kurumların, özellikle bizimki gibi genç nüfusu yoğun olan ülkelerde kültür, sanat ve eğitim hizmeti olarak -parasal kazanç beklentisi olmaksızın- sırtlamaktır.
Bu bağlamda, gelişmiş Batı ülkelerinden örnek alınacaksa, ‘örnek’lerin en başına, bu kurumların ‘özerkleştirilmesi’ getirilmelidir. Devlete bağlı bir sanat kuruluşunun ‘özerkliği’, ‘siyasal erk’ten bağımsız olması anlamına gelmektedir.
TÜSAK tasarısının yasalaşması, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinden biri olarak hızlandırılan ve yıllar boyunca desteklenmiş olan kültür sanat hareketinin, siyasal erki ellerinde tutanlar tarafından yok edilme girişimi olarak değerlendirilebilir, ancak. ‘Devlet’in uzun bir süreçte kurumlaştırdığının ‘siyaset’ eliyle yıkılması, demektir bu.
İnsanlar, sanatçısıyla ve seyircisiyle, ‘terörist’ ya da ‘muhalif’ olduklarından değil, işte bu nedenle TÜSAK ya da benzeri yasal düzenlemelerin yaşama geçmesine karşı çıkıyor.
Geride bıraktığımız ve önümüzde uzanan seçimlerin sonuçları ne olursa olsun...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
En Çok Okunan Haberler
- Sanıklar tek tek ifade verdi
- Özgür Özel'den 'ABB' açıklaması
- Görüntülerle ortaya çıkardı: Doktor gözaltında
- Yavaş'tan 'istifa' iddialarına açıklama
- Ünlü fenomen adeta bir servet kazandı!
- Galatasaray, Tottenham'ı sahadan sildi!
- Milyarlık vurgun iddiası!
- Konserve ton balığında cıva tespit edildi
- Köy tipi yoğurt diye yedirmişler!
- Arbede çıktı, oturuma son verildi