Ayşegül Yüksel

Ophelia psikolojik şiddet mağdurudur

31 Ocak 2023 Salı

Kadının, fiziksel ve zihinsel açıdan güçsüzlüğü nedeniyle erkekler dünyasında söz sahibi olamayacağı, düşünce tarihine Aristoteles’in “Historia Animalium”da dile getirdikleriyle kazınmış gibidir. Ünlü düşünür, kadınları daha duygusal, daha kolay ağlayan, daha edepsiz, depresyona daha yatkın, daha utanmaz, daha hain, daha kolay kandırılan, daha kolay incinen, daha tembel, daha duyarsız yaratıklar olarak tanımlıyor. 

Televizyonlarımızın çeşitli gündüz programlarında tanık olduğumuz kimi “ibretlik” sahnelere bakıldığında, Aristoteles’inkine benzer izlenimlere kapılmamak gerçekten de olanaksız! Görülüyor ki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Aydınlanma” aşamasına getirdiği toplumumuzda, “kadın” olgusu karşısındaki duyarlık gerektiği oranda gelişememiş. “Kadına şiddet” konusunun gün geçtikçe ağırlaşan bir soruna dönüşmesinin bir nedeni de bu.

Kadın cinsini ikinci sınıf insan sayan anlayış, İngiliz Rönesansı’nın doruğunun yaşandığı I. Elizabeth ve I. James dönemlerinde İngiliz kilisesinde sunulan öğüt niteliğindeki konuşmalarla sık sık perçinlenmiştir. Bu dönemin ve tüm zamanların büyük yazarı Shakespeare’in yapıtları erkeği otorite sayan bir dünyada geçer. Kadının baş görevi erkeğin sözünü dinlemekti. Bir başka deyişle, “modern öncesi” toplum aşamasını yaşayan İngiltere’de kadın cinsi “feodal” özelliklerinden kurtulamamıştı.

KATHARINA’DAN OPHELIA’YA 

Shakespeare’in erken dönem komedilerinden olan “Hırçın Kız”ın (1591) iki kahramanı Bianca ve Katharina, kadının “feodal” tanımına uyan ve uymayan kişilik özelliklerini yansıtır. Bianca iyi huylu, uyumlu bir kız evlat olarak, kolayca bir eş bulacak, erkek egemen dünyanın -kadını mal sayan- iradesine uymak istemeyen ablası Katharina ise önce talibi, sonra eşi olan ve onu sık sık pataklayan Petruchio’nun kendisini gerçekten sevdiğini anlayıncaya dek, söz dinleyen bir eş kimliğine bürünmeyecektir. Shakespeare bu oyunda, feodal ilişkileri altüst etmemiş ama içinde yaşadığı “modern öncesi” dönemde kadın-erkek ilişkisinin başat özelliklerinden biri saydığı “karşılıklı sevgi” etkenini gündeme getirerek kadın ve erkeğin “insan olarak eşitliği” adına bir adım atmıştı.

Shakespeare’in “Hırçın Kız”dan on yıl sonra gündeme getirdiği -büyük ozanın olgunluk dönemi yapıtları arasında yer alan- “Hamlet”in genç kız karakteri Ophelia ise erkekler dünyasında kadınlara uygulanan psikolojik şiddetin mağdurudur. Prens Hamlet’in sevdiği genç kız olarak algıladığımız soylu Ophelia, feodal dönemin “kadın namusu” erdeminin bekçiliğini yapan babası Polonius ve ağabeyi Laertes’in, genç prensle yakınlaşırsa bekâretini yitireceği uyarısı üstüne, iyi terbiye görmüş bir feodal genç kız olarak Hamlet’e uzak durmaya çalışmaktadır.

PSİKOLOJİK ŞİDDETE YENİK DÜŞMEK 

Annesi Gertrude’un, babasının ardından amcası Claudius’la evlenmesini hazmedemeyen Hamlet ise Ophelia’ya annesine yapamadığını yapmakta, kadın namusunun kaypaklığı konusundaki görüşünü genç kızın suratına çarpmaktadır. Düşlerinin hem ailesinin erkekleri hem de sevdiği erkek tarafından tuzla buz edilmesiyle yaşadığı psikolojik şiddetle başa çıkamayan Ophelia oyun boyunca yavaşça aklını yitirecek, intihara bilinçli olarak kalkışmasa da ölümün gelişine sevecenlikle kucak açacaktır. Ophelia, yalnızca kendisine uygulanan psikolojik şiddetin değil, aynı zamanda en yakınında olan erkeklerin sevgisizliğinin de kurbanıdır. Hamlet’in ve ağabey Laertes’in, Ophelia mezara konurken onu ne çok sevdikleri konusunda yarışa girmeleri, erkek egemen dünyanın ikiyüzlülüğünün göstergesidir.

Toplumumuzun gündeminde, Shakespeare’in sevgi yoksunu Ophelia’sının konumunu şu ya da bu biçimde çağrıştıran ne çok genç kız var, farkında mıyız?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları