Ayşe Yıldırım

O gece... (28.06.2018)

28 Haziran 2018 Perşembe

O geceye dair soru işaretleri giderilmediği sürece, seçmenin sarsılan güveni onarılmadığı sürece, yıktık denilen duvar gerçekten yıkılmadığı sürece bu iş kendini kandırmaktan öteye geçmez.
24 Temmuz gecesine dair ne Muharrem İnce, ne Kemal Kılıçdaroğlu, ne de Meral Akşener doyurucu bir yanıt verdi. O gece ne oldu, hâlâ anlayabilmiş değiliz.
Oysa seçimden bir ay önce mangalda kül bırakmıyor, nasıl iyi bir sistem kurduklarını anlatıyorlardı. Seçmeni manipülasyon yapacağı belli olan AA’ya teslim etmeyeceklerdi. Gerekirse yapay zekâ kullanacaklarını söylüyorlardı, “YSK de sonuçları bizden öğrenecek” diyorlardı.
Gördük ki, Adil Seçim Platformu diye kurdukları sistem sonuçları YSK’den alıp paylaştı.
Yapay zekâ değil bir zekâsızlık örneği var ise ortada; neden çıkıp seçmenden özür dilenmedi. Sistem neden çalışmadı? Hata kimdeydi? Nasıl bir hata yapılmıştı?
Bu kadar hayati bir seçimde, seçmen üzerinde “oylar çalınacak” algısı yaratıp sonra “sistemimiz çalışmadı ama gördük ki sonuçları değiştirecek bir oy çalınması yokmuş” deyip işin içinden çıkma ucuzluğunu yapamazsınız?
Henüz çuval çuval oylar seçim kurullarına taşınırken gözyaşları içinde oylara sahip çıkmaya çalışan insanların yaşadığı hayal kırıklığı ne olacak?
“Bir oyunuzun bile peşinde olacağım” diyen İnce, “Beni oradan jiletle kazırsınız” diyen Akşener, niye cesaret edip seçmenin karşısına o gece çıkmadı. Seçimden iki gün sonra sanki zafer kazanmış gibi bir açıklama yapan Kemal Bey neredeydi?
“Seçim ikinci tura kaldı” kararlılığının ardından “hadi evinize gidin”e geçen süreç içinde ne yaşandı?
“Sandığın iradesine saygı duyuyoruz. Yetmedik, başaramadık. Oturup yanlışlarımızı, eksiklerimizi konuşacağız, kendimizi gözden geçireceğiz. Verdiğimiz sözü tutamadık ama durmak yok, mücadelemiz sürecek” demek, iki gün sonra Zeki Müren’den “Bu böyle yarım kalmaz” şarkısı paylaşmaktan daha cesaretli bir tutum olmaz mıydı?
Ama öyle değilse?
İnsanların sokağa dökülmesinden korkulduysa; çıkar sükûnet çağrısı yapar. Nerede usulsüzlük varsa tek tek anlatır ve 50 bin avukatla YSK’ye yürünülürdü.
Lütfen eğer bir usulsüzlük varsa ya şimdi konuşun ya da sonsuza dek susun. 16 Nisan referandumunda olduğu gibi bize on ay sonra kalkıp “aslında biz kazanmıştık” demeyin.
Çünkü kazandığımızı bildiğiniz halde sustunuz ve o suskunluğunuz neticesinde yapıldı 24 Haziran’daki seçimler.
Bütün bunları bile bile, tek tek ortaya çıkıp muzaffer komutan edasıyla nutuk atmayı bir kenara bırakın.
Türkiye’yi değiştiremiyorsanız önce kendinizi değiştirmekten başlayın.
Şeker fabrikasının satıldığı illerden hâlâ AKP’ye en çok oy çıkıyorsa; o seçmene neden ulaşamadığınızı bir zahmet sorgulayın. Kadrolarınızı, politikalarınızı, siyaset anlayışınızı bir gözden geçirin.
İki ay boyunca inanan, kazanabiliriz diyen, sandığa koşan, oyuna sahip çıkan bu halk sizin bu tutumunuzu hak etmiyor.
Ödenecek bir fatura duruyor ortada.
Ödeyin. Ve işe o gece ne olduysa onu anlatarak başlayın. Yapamıyorsanız eğer oturduğunuz koltukları yapabileceklere bırakın.

İkinci bir 16 Nisan vakası mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan referandumundan 10 ay sonra çıkıp “Referandumda 51.2 ‘Hayır’ çıktı. YSK içine çöreklenmiş bir grup çete mensubu ‘Evet çıktı’ dedi. O nedenle biz bunu meşru kabul etmiyoruz” demişti.
CHP PM Üyesi Erdal Aksünger, işte o 16 Nisan referandumunda ne olduğunu şöyle anlatıyordu geçen akşam Artı TV’de.
“Yapılan olayları belgelemiştik sistemde. Akşam sekiz buçuk esnasında bunların hepsi belliydi. Toplum zaten tepkisini gösterebilecek oturma eylemleri yapabilecek bir havadayken bir anda sayın genel başkan geldi, MYK’deki bazı arkadaşlarla toplantılar yaptı ve toplumun ümidini kırdılar. Bir kırılma yaşandı o gün. Bir güven problemi yaşandı.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları