Yetenek ve tutku

12 Ağustos 2020 Çarşamba

Yetenek için Tanrı vergisidir derler.

Bu görüş ya da inanışta önemli bir doğruluk payı olsa gerek

Çünkü çocukluk döneminde, kimi kez daha da öncelerde görülen bir kişilik özelliğidir.

Tanrı vergisi derken, mistik biri inanıştan çok, büyük ölçüde genetikten, belli ölçülerde de çocuğun içinde yetiştiği aile vb. toplumsal ortamlardan söz ediyoruz demektir.

Tutku (ihtiras) dediğimiz şey de önemli bir kişilik özelliğidir.

Bu özellikte de genetiğin bir payı olabilir.

Fakat yetenekten farklı olarak tutkunun, zaman içinde çeşitli olaylara bağlı olarak kazanılan bir kişilik özelliği olduğunu düşünüyorum.

Bu cümlede “kazanılan” yerine örneğin “edinilen” gibi daha nötr bir sözcük kullanılması daha doğru olabilirdi.

Çünkü tutku, yine yetenekten farklı olarak, kişiyi iyiye olduğu kadar kötüye, başarıya olduğu kadar yıkıma da sürükleyebilir.

Gerçi yetenek de bu anlamda çok masum bir kişilik özelliği sayılamaz.

Fakat bu bir başka konu…

***

Yetenek ve tutku kavramlarını neden bir arada kullandım?

Aralarında nasıl bir ilişki görüyorum?

Biraz da serbest çağrışımlarla bu konudaki düşüncelerimi ve sorularımı sıralayayım…

Herhangi bir alanda yeteneği olan çocuğun bu alanda başarı kazanmak, bir şeyler yapmak için bir tutkuya da sahip olması doğal sayılabilir.

Yetenek ve tutkunun bir aradalığı her alanda hedefe ulaşmanın başlıca koşuludur.

Fakat bu iki kişilik özelliği her zaman bir arada bulunmayabilir.

Yetenekli bir çocuk, yeteneğinin derecesine de bağlı olarak, başarı kazanmak için yeterince tutkuya sahip olmayabilir.

Konu çocuk olduğunda eğitimle ilgili sorunlarla da karşılaşmış oluyoruz.

Yetenekli fakat tutkusuz çocuk, yeteneğinin yönlendirilmesi ve ürüne dönüşmesi süreçlerinde giderek tutkulu da olabilecektir…

Yetenek ve tutku bir arada  ise sorun yok.

Asıl sorun, herhangi bir alanda yeterince yetenekli olmayıp fazlaca tutkulu olmaktır…

***

Şimdi yetenek ve tutku konusunu çocuk dünyasından yetişkinler dünyasına taşıyalım…

Herhangi bir alanda başarılı olmak için yetenek ve tutku birlikteliği önkoşul olmakla birlikte, çalışkanlık, şans, yaşanılan dönem vb. başkaca etkenler de söz konusudur.

Beni bu yazının konusu olarak asıl ilgilendiren ise  yine herhangi bir alanda yeteneği sınırlı olup da tutkusu bu yeteneğin çok üstüne yükselmiş olan kişilerin varlığıdır.

Sanat, edebiyat alanlarında, bizde ve kuşkusuz her yerde sıkça rastlanılan bu anlaşılır ve doğal olgunun kimseye bir zararı yoktur.

Herkes ilgi duyduğu alanda elinden geleni yapma hakkına, özgürlüğüne ve olanaklarına sahip olmalıdır.

Kaldı ki yeteneği ölçen bir aygıt bulunmadığı gibi üretilen şeyin değeri üzerine son sözü gelecek zamanlar söyleyecektir.

Bu konuda asıl sorun siyaset alanındadır. 

Siyaset dünyasında yükselme çabası içinde olanlar ne yazık ki her zaman en yetenekliler değil, en tutkululardır.

Hem kendilerinin, hem çevrelerinin, hem ülkelerinin başına büyük bela açanlar da bunlar arasından çıkmış kimselerdir.

Bütün insanlık tarihi ve günümüz dünyası bu gibilerle dolup taşıyor.

***

Söz buraya gelince de bir kez daha, peki öyleyse ne yapmalı sorusuyla karşılaşmış oluyoruz…

Yanıtı pek de kolay olmayan bir insanlık sorunsalı…

 Benim yanıtım, siyaset alanıyla sınırlı kalarak şu olabilir:

Yeteneksiz tutku sahiplerine (kifayetsiz muhterislere) yönetim yollarını kapamanın tek yolu, kitlelerin bilinçlenmesi, örgütlenmesi; sürü değil, asıl yönetici güç olmalarıdır.

Toplumlarda genel olarak sağduyunun, doğruluğun, iyiliğin kalıcı egemenliği için de tek çare budur. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Devlet suç işliyor 17 Nisan 2024
Bir bayram kutlaması 10 Nisan 2024
Atatürk kazandı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları