Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu ataolbehramoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Halk

26 Ağustos 2020 Çarşamba

Halk, insanların oluşturduğu bir topluluk, bir insan topluğu demektir.

Topluluğa halk denilmesi için belli bir sayıya ulaşması, birkaç kişiden daha fazla olması gerekir.

Asgari bir kalabalıktan daha büyük sayılarda insan topluluklarını, kitleleri de halk diye adlandırıyoruz.

Milletleri oluşturan halkların toplamı, dünya halkı dediğimiz en büyük halk kitlesidir. Hepimiz tek tek, bireysel olarak bu kitlenin en küçük birimleriyiz...

Halk, oldukça kullanışlı bir sözcük...

Dilimize nereden geldiğine bakalım...

***

Arapçadan almışız.

Aramice-Süryanicede bölme, pay etme anlamındaki sözcük, Arapçada ahali, insan topluluğu anlamında kullanılıyor.

Yine Arapçadaki “yaratma” anlamındaki “halk” sözcüğüyle kökdeş olma dışında bir bağıntısı var mı, olabilir mi, bilmiyorum. 

Olduğunu varsayalım...

Yaratık”, yaratılmış olan herhangi bir canlıdır.

Bu anlamıyla insan da bir yaratıktır.

Fakat onu öteki canlılardan (yaratıklardan) ayıran başlıca özelliği, içgüdünün üzerine yükselen, gelişmiş bir akla sahip olmasıdır..

Tıpkı bunun gibi insan topluluklarının (halkın), hem onu oluşturan tek tek akılların toplamı hem de sentezi olarak genel bir aklı olması gerekmez mi?

Üzerinde düşünelim...

***

Kitle psikolojisinden söz eden kitaplarda, kitlenin (bu demektir ki büyük insan topluluklarının, halkın) aklına pek de güvenilmemesi gerektiği anlatılıyor ve örnekleniyor.

Kitle yanıltılabilir. Bireyler tek tek ve bütün olarak kitlenin toplu çıkarlarına aykırı yönlere sürüklenebilir. (Bu “sürüklenme” sözcüğünün “sürü”yle bağlantısını şu anda ayrımsadım.)

Öyleyse şu soru sorulmalı: Halk (insan toplulukları), sürü müdür?

Sürüyse eğer, neden öyledir?

Ardından şu soru gelecektir: Halkın sürü olmaktan çıkarak, onu oluşturan tek tek akıllara ve hepsinin üstüne yükselen bir akla, bir halk aklına sahip olması için ne yapılmalı, ne yapılabilir?

***

Düşüncemi zorlayan bu soruların yanıtı, öyle sanıyorum ki örgüt, örgütlenme kavramlarında açıklanmasını buluyor.

Örgütsüz insanların oluşturduğu topluluklar, kitleler, sayıca ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, sürü, güruh olmanın ötesine geçemiyorlar.

Her an, her yöne savrulabiliyor, çıkarlarının en tersi yönlerde de kullanılabiliyorlar...

Bu gibi topluluklarda her kafadan (doğru, yanlış, ama karmakarışık) bir ses çıkması, sonunda çobanın elinde sopası, yerine göre de kavalı (vaatleri, müjdeleri, vb. ile) sürüyü dilediğince yönetmesi, yönlendirmesi, çok zaman, çok yerde görülen, bilinen bir şeydir...

Örgütsüz ya da yeterince iyi ve doğru örgütlü olmayan toplumlarda iyi niyetli bireylerin düştükleri açmazlar, ümitsizlik duyguları, giderek davadan vazgeçişler de büyük ölçüde bununla ilgilidir...

***

Devrimciler, sosyalistler, yurtseverler, insan severler vb. olarak halkı, insanı hep idealize ettik.

Yanlıştır deyip geçmeyeyim, fakat üzerlerinde daha ciddi, daha ayrıntılı, daha derinliğine düşünülmesi gereken kavramlar ve olgulardır bunlar.

Örgütsüz halk her türden despot (ya da iyi niyetli yönetici, lider) karşısında yalnız ve korunmasızdır.

Onun gerçek anlamda birey ve halk olması örgütlü olmasıyla gerçekleşir.

Tıpkı bunun gibi insan da evrenin sonsuzluğu önünde öylesine sahipsiz, korunmasız, geleceksiz ve büyük kitleleriyle bilinçsizdir...

Fakat bu sonuncusunun, insanın durumunun, günümüzde insanlığın üzerinde düşünmesi gereken ve giderek daha da çok düşünmesi gerekecek çok daha büyük önemde bir konu olduğunu düşünüyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları