Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Uzlaşabilir mi?

06 Ağustos 2016 Cumartesi

1962 yılı baharında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf amfisindeydik. Kürsüde sevilen öğretim üyelerinden ceza hukuku asistanı Çetin Özek, yaklaşan sınavla ilgili olarak tavsiyelerde bulunuyordu. Açıklamalarını şöyle bağladı:
-Görüyorsunuz, korkacak bir şey yok. O kadar da zor değil.
Sınıftaki öğrencilerden biri, hiç de o kadar kolay olmadığını söyleyerek, itiraz etti.
“R”leri doğru telaffuz edemeyen Çetin Hoca o sevimli konuşmasıyla gülerek şöyle yanıt verdi:
-Canım biz de bivaz moval vevelim dedik.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, yazdığım 30 Temmuz tarihli yazıda, Tayyip Bey’in önündeki iki yoldan birinin laik demokrasi asgari müştereğinde uzlaşmak olduğunu, bunu yapabildiği takdirde, hem ülkeyi selamete çıkaracağını, hem de iktidarını güçlendireceğini söylüyor ve şöyle bitiriyordum:
-Ne dersiniz Tayyip Bey bunu yapabilir mi?
Okurlardan tepki gecikmedi. Kimi okurlarım tarafından “her zamanki gibi çok iyi niyetli olarak” nitelendim.
Sınıf arkadaşım ve kadim dostum Teoman Ekim de daha direkt yanıt veriyordu:
-Tayyip Bey’in bunu yapacağına inanmak, onu tanımamaktır.
Teoman Ekim’in bu yanıtı üzerine geldi aklıma rahmetli Çetin Hoca’nın “Biz de bivaz moval vevelim dedik” sözü.

***

Tabii gazetecinin işi, boş umutlar pompalamak değildir. Ama politikacının demokrasiden, sağduyudan yana tavırlarını da, önceki icraatıyla desteklenmemiş bile olsa, yine de ihtiyatı elden bırakmadan, destek vermek ve bu yönde kamuoyu oluşmasına yardımcı olmaktır.
Diyalog taleplerini baştan imkânsız ilan ederek, diyalog ve uzlaşmaya destek olmak mümkün değil.
Bu durumda, Tayyip Bey’in bugüne kadar, hep gerginlik politikalarını yeğlemiş olmasına bakarak, diyalog çağrılarının içtenlikli olmadığını söyleyerek, baştan olumsuz tavır almak olmamalıdır yapılacak şey. Tam tersine, ihtiyatlı bir iyimserlikle, çağrının yankı bulmasına çalışmak gerek.
Sağduyu doğrultusundaki kimi gelişmeler de bu tavrın çok da yanlış olmadığını ortaya koyuyor.
Türkiye Cumhuriyeti başından beri yaşadığı en büyük tehditlerle karşı karşıyadır.
15 Temmuz darbesinin akim kalmasıyla bu tehdidin geçtiğini sanmak yanlıştır. Çünkü tehdidin tek kaynağı Fethullah Gülen değildir.
Bu durumda, toplumsal uzlaşmaya dayanan politikalar oluşturmak ihtiyari bir tercih olmanın ötesinde bir zorunluluk haline gelmiş bulunuyor.

***

Ayrıca Tayyip Erdoğan’ın bugüne kadar uyguladığı gerginlik politikasıyla artık yeni avantajlar sağlayabileceği alanın sınırlarına vardığı, çoğu kişi tarafından olduğu gibi kendi tarafından da görülmüş olmalıdır.
Türkiye’nin Kürt sorununu daha da geniş bir iç savaşa dönüşmeden çözebilmesi için, bu konuda her kesimde geniş bir asgari müşterekte uzlaşmak zorundadır.
Kürt sorununun taraflarının hepsi, gerginlik ve dayatma ile daha fazla bir şey elde edemeyeceklerinin ayırdına varmış bulunmalıdırlar.
Tayyip Bey için aynı gerçek Suriye konusunda da geçerlidir. Ankara Esad konusundaki uzlaşmaz tutumunu değiştirip politikalarını ABD ve Rusya ile koordine etmek durumundadır.
Tayyip Bey 15 Temmuz darbe girişimini başarıyla atlatmış, fakat hemen ertesi gününden başlayan gelişmelerle dünya üzerinde ne kadar yalnız olduğunu görmüştür.
Bu yalnızlığın, uzlaşmaz, baskıcı, ötekileştirici imajından doğduğunu Tayyip Bey’in daha uzun süre görmemekte direnebilmesi mümkün mü?
Temelinde bir uluslararası proje olan ve uzun süre hedeflerine bu dış güçlerin destekleriyle varmış olan Tayyip Bey, şimdi bütün desteklerini elinin tersiyle iterek, yoluna tek başına devam edebilir mi?
Görülüyor ki, her şey Tayyip Bey’i uzlaşma politikalarına doğru yönlendiriyor.
Biz yine de, uyarıları da dinleyerek, umudumuzu kaybetmemeye çalışarak soralım:
-Tayyip Bey demokrasi asgari müştereğinde uzlaşma yolunu tutabilir mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları