Sokağın Sesi... (28.08.2011)

28 Ağustos 2011 Pazar
\n

\n

Sevgili,

\n

Onlardan birini ilk duyduğumdan bu yana on yıl geçmiş olmalı. Penceresi sokağa bakan çalışma odamda, masanın başında oldukça şaşırdığımı çok iyi anımsıyorum. Şaşırmıştım, çünkü o zamana kadar bizim sokakta hiç akordeon sesi duymamıştım. Akordeon bana daha çok Parisi, vals müzikleri, Çiçek Pasajı ve Balık Pazarında, eskiden ne zaman yanımda Erim olsa, onu görür görmez, neden saçların beyazlanmış arkadaşı çalan ve aziz dostumu hem güldüren hem de sinirlendiren (o öyleydi, öfkesi de gülmesine engel olamazdı) Madam Anahiti anımsatırdı. Ama artık adı Başkurt olan Sormagir Sokağının alışılmış seslerinden değildi akordeon.

\n

Buraya taşınalı çeyrek yüzyıl oluyor. Hâlâ eski İstanbul sokaklarının kimi âdetlerini inatla koruyan Başkurta taşındığımda da, çocukluğumun İstanbulunun sokaklarının sesleri çoktan tarihe karışmıştı. Silivri yoğurdu da kalmamıştı, satıcılarının sesleri de...

\n

Arnavut dondurmacıların müşterisi çoktan piyasadan çekildiğinden, artık bembeyaz kılığıyla, dondurmanın rsine gelince dudağıyla damağında trampet çaldıran dondurmacı da çoktan anılardaki yerine çekilip gitmişti.

\n

Pataattiiis suuvaandiyen kerih ses ise artık hoparlörden yükseliyordu.

\n

***

\n

Her biri aynı zamanda bir vakti bildiren, İstanbul sokaklarının tarihi sesleri 25 yıl önce de yok olmuştu.

\n

Gerçi sebzeleri meyveleri kamyonetine yüklemiş seyyar manavımız hâlâ var. Ama da o da hoparlörlü ve çığırtısının melodik bir yanı yok.

\n

Sevimli bakkalımızdan alışveriş ederken hâlâ sepet sallandırıyoruz ama kendine özgü ahengiyle Bakkaaal! Ayol bakkkaal, baksana biraz!diye çağıran komşular da, başlarda tek tük vardı ama artık kalmadı.

\n

Kısacası, Başkurta ilk akordeoncu girdiğinde, bizim oralarda İstanbul sokak müziğinden eser kalmamıştı.

\n

Akordeoncularımız, Yugoslavya iç savaşından özellikle Bosna olaylarından sonra göçmüşlerdi. İkişer kişi halinde gezen altı-yedi gruptular ve yalnız Cihangire değil, Beyoğlunun başka yerlerine de yayılmışlardı.

\n

Onları seviyordum. Sokak müziğini kaybetmiş İstanbula yeni bir tını getirmişlerdi. Sokaktan geçişlerini hemen her fark edişte pencereden üç beş kuruş bir şeyler atmayı âdet haline getirdiğimden, bizim evin önünde fazlaca duruyorlardı.

\n

Kimileri pek de acemiydiler ve bana Pariste Bucci Sokağında Atlas kahvesinin önündeki saksafoncuyu hatırlatıyorlardı.

\n

Müziğe yeteneği benden hiç de fazla olmayan saksafoncu, bir akşamüstü alışılmış saatinde, yine bıkmadan usanmadan aynı parçayı çaldığında kendisine 1 Avro veripyani benim kadar çalıyorsunuzdediğimde bunu iltifat sanıp ne de sevinmişti!..

\n

***

\n

İstanbul sokaklarının eskiden bir müziği vardı. Şimdilerde gürültüsü fazla, müziği ise hiç olmayan mekânlara dönüştüler...

\n

Diyebilirim ki, hiçbir kentte sokağın müziğinden İstiklal Caddesi’nin dükkânlarından fışkıran canhıraş feryatları andıran gürültüden irkildiğim kadar irkilmedim. Ama son yıllarda, sokağı yeniden yalnızca gelip geçilen bir yer olmanın ötesinde yaşanan bir mekân olarak algılamaya başlayan, İstanbulda dünyanın diğer kentlerinde bolca bulduğumuz sokak müzisyenlerinin sayıları artar olmuştu. Ne var ki, ortak yaşamı içine sindiremeyen bir iktidar, kaldırımda yiyip içenlere olduğu kadar, müziğini sokağa yayanlara da tahammül edemeyerek, sokak müzisyenlerinin de, enstrümanlarını toplayarak, sokağın sesini kesme yolunu tuttu. Geçen gün, kentin yeni soluklanmaya başlayan sokak müziğinin yasını tutarken odamda acemi bir akordeoncunun sesini duydum. Kalktım dışarı baktım, iki kişiydiler ama evin uzağında kimsenin kendilerini dinlemedikleri sokağın ucuna varmışlardı.

\n

Gittim biraz bozuk para buldum, pencereyi açtım. Arkalarından bağırdım, duyan olmadı.

\n

Sokağı akordeon sesiyle doldurmuşlardı. Ama sesleri kimseye ulaşmamıştı, benimki de onlara...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları