Hiç hapse girmemiş adam

06 Ağustos 2023 Pazar

Sevgili,

Son günlerde aklımda hep iki meslektaşım, Merdan Yanardağ ve Barış Pehlivan var. Yanardağ içeride, Pehlivan ise içeriye girmek üzere. Son yıllarda, toplumumuzda demokrasi nöbeti tutmak moda oldu. Yazar çizer, okuryazar, kendini toplumdan sorumlu hisseden kim varsa sırası gelince hapse girip demokrasi nöbeti tutuyor. Sıranın geliş sıklığı ve nöbetin uzunluğu nöbetçinin ne yazdığına, ne yaptığına bağlı olarak değişiyor. Eskiden gazetelerde “Nöbetçi Eczahaneler” listesi yayımlanırdı. İhtiyacı olan tatil gününde nereye gideceğini oraya bakarak bulurdu. Şimdi de bir “Nöbetçi tutuklular listesi” yapılsa da ihtiyacı olan o gün kimin nöbetçi olduğunu oraya bakarak bulsa diyorum. Bugünlerde Merdan Yanardağ ile Barış Pehlivan nöbetçi. Ben “Bu nöbetçiler içeride ne yaparlar ne ederler?” diye onları düşünmüyorum. Her ikisi de faal insanlar ve velut yazarlar olduklarından uzun ve sık tekrarlayan nöbetlere alışık kimseler. Neden nöbete kaldıkları ise çok tartışmalı konu değil, herkes biliyor. Her neyse, ülkemizde hapislik kamu hizmeti, hiç aksamadan tutulur, hatta 12 Eylül döneminde bunun bir de şark hizmeti (ünlü Diyarbakır cezaevi) vardı. Kısacası bizde artık hapse düşmek kolaydır.

***

Ama toplumda hapse girmenin bu kadar kolay olmasına karşın, gariptir ben hiç hapse giremediği için acı çeken birini tanıdım. Bu, sana son mektuplarımdan birinde anlattığım Yeni Ortam’daki patronum Kemal Bisalman’dı.

Kemal Bisalman önemli bir adamdı ve bunu herkese kabul ettirmek için çok çaba harcardı. Önemli olmanın gereklerinden biri de her şeyin raconuna uygun olmaktı. O, bu konuda çok titizdi. Kısa süren gazete patronluğu döneminde vergi ödeme listesinde dikkati çeken bir yer edinmek için gelirini yüksek gösterdiği söylenirdi. Gazete patronluğuna köşe yazarlığından gelmişti. Çalıştığı son iki gazetede de bu alanda oldukça başarılıydı. Ama İlhan Selçuk ve Çetin Altan gibi devlerin yanında esamesi okunmazdı. Sözüyle sohbetiyle onlara benzeyemediği gibi, özgeçmişinde de önemli bir eksiklik görülürdü. CV’sinin tecrübe hanesinde, ünlü yazarların tersine hiçbir cezaevi yer almazdı. Sohbetlerde konu dönüp dolaşıp askerlik anıları gibi hapishane anılarına gelince suspus olurdu. Hele biri bir şey anlatırken ona “Üstat sizin orada nasıldı?” diye sorulduğunda ıkınır sıkınır bir şey söyleyemezdi. Bir şeyler anlatmaya can atardı ama şöyle keyiflenerek anlatacak bir hapishane anısı yoktu. Değil hapishane anısı şöyle dişe dokunacak bir gözaltı öyküsü bile yoktu.

Kemal Bisalman’da zamanla bir kompleks haline gelmiş olan bu “eksiklik!” duygusunu Uğur kısa sürede hemen fark etmiş, fırsat buldukça üstüne giderdi. Sohbetlerde, herkese hapishane anıları anlattırır, zaman zaman, hapislik geçmişi olmayanlarla ilgili olarak “Onunki de bir şey mi canım, o kolay geçirdi. Zaten hep dört ayağının üstüne düşer” gibisinden çıkışlarla bir üstün hizmet madalyası gibi şerefle taşıyacağı bir geçmişe sahip olmadığına hayıflanan patronu dolaylı olarak köşeye sıkıştırırdı.

Hatta bir gün birinden söz edilirken “Boş ver canım, o daha hapishaneye bile girmemiş, hapislik görmemiş adam, adamdan sayılır mı??” demişti de herkes ezilip büzülen patrona bakarak gülmemek için kendini zor tutmuştu.

Zavallı Kemal Bisalman, şimdiki Türkiye’de yaşasaydı hiç bu kadar sıkıntı çekmezdi. Baksana şimdi 14 yaşındaki çocukların bile hiç değilse devlet büyüklerine hakaret suçu dolayısıyla hapishane anıları var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları