Cumhuriyet DevrimininÖngörülemeyen Bugünü

16 Temmuz 2011 Cumartesi
\n

Sandıktan çıkıp da demokrasiye değil, diktaya dönüşen rejimlerin taa eski Yunandan bu yana süregelen öyküsünü, Türkiyede Cumhuriyetin ve çok partili rejimin macerasıyla birleştirerek anlatan Galatasaraydan sınıf arkadaşım emekli Büyükelçi ve eski milletvekili sınıf arkadaşım Dr. Onur Öymenin Demokrasiden Diktatörlüğeadlı çok dikkate değer mutlaka okunması gereken kitabının hemen ardından, her ikimizin de bir başka sınıf arkadaşımız Prof. Dr. Cahit Canın Cumhuriyet Devrimi ve Öngörülemeyen Bugünüadlı yapıtını yayımladı.

\n

Elli yıl önce Galatasaray Lisesinde aynı sınıfta okumuş olan bu iki seçkin yazarın hemen hemen aynı sıralarda birbiri içine giren iki konuyu, hem de birbirlerinden habersiz olarak yayımlamaları ilginçtir.

\n

Demek ki, bu iki kitap da yalnızca yazarlarının düşüncesinden veya esinlerinden değil, toplumsal koşulların doğurduğu talepten kaynaklanmakta. Bir arada anılmaları da bu nedenledir.

\n

Prof. Dr. Cahit Can, çok dikkatle ve ilgiyle okuduğum, eserinde halkçılık ilkesini Cumhuriyet Devriminin temeline yerleştiriyor.

\n

Okurken büyük keyif aldığım, zaman zaman 1960ların kimi keskin devrimcilerinin, tıpkı bugünün keskin dönekleri gibi, bir burjuva demokratik devrimi olan Cumhuriyet Devrimine yönelik, ipe sapa gelmez eleştirilerine yanıt da veren eser ile ilgili olarak, kadim dostum Prof. Cahit Cana sormak istediğim bir hususu da burada dile getireceğim.

\n

***

\n

Ama dilerseniz önce kitabı okurken sık sık rastlanan doğru ve önemli saptamalara değinelim.

\n

Cahit Can,Atatürkün Ölümü ve Sonun Başlangıcına Genel Bakışbölümünde Türk milli burjuvazisinin, 1920li yıllarda kendi sınıfsal konumunu arka plana atarak özellikle bağımsızcılık ve yurtseverlik duyguları uzantısında davranırken geçen zamanla birlikte sınıfsal çıkarlarını yeniden ön plana çıkardığını, Atatürkün ölümüyle birlikte altı okun da önemini yitirdiğini söylemektedir.

\n

Türkiyenin NATOya girişi bölümünde de aynen şöyle demektedir:

\n

Olumsuz dönüşümün miladı olarak, 1952 yılının yani Türkiyenin NATOya girmesi tarihinin gösterilmesi aşağıda görüleceği gibi tümüyle doğrudur.(s. 159)...

\n

NATOnun kurucularından Acheson örgütün kuruluş amacını şöyle özetlemektedir: ...Ancak NATOnun gerçek kuruluş amacı Sovyet tehdidini önlemekten Avrupa ülkelerinin II. Dünya Savaşından sonra büyük prestij kazanmış komünist partilerin iktidara gelebilme olasılığını ortadan kaldırmaktır.(S. 160)

\n

Bu saptamaların tümüne katılmamak olanaksız, hatta bunları görmeden nelerin nasıl ve neden olduğunu anlamanın da mümkün olmayacağını söylemek mümkün.

\n

Ama burada, şu soru önem kazanıyor:

\n

- Nasıl oldu da Kurtuluş Savaşının anti-emperyalistleri ile Cumhuriyet devriminin devrimcileri bu kadar çabuk teslim oldular karşı cepheye?

\n

Yukarıdaki soruyu yanıtlarken başka etkenlerle de karşılaşmıyor muyuz?

\n

***

\n

Bilindiği ve Prof. Canın da kitabında belirttiği gibi, Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti, dostça ilişkiler, hatta daha ileri giderek söyleyebiliriz ki, antiemperyalist dayanışma içindeydiler.

\n

Ne var ki, bu durum, özellikle dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlunun, 1939 Eylülünde Moskovaya yaptığı gezi sırasında Molotov ve Stalin tarafından yapılan Boğazlar üzerinde denetim talepleriyle birden bozulmuştu.

\n

Genelde, bu taleplerin 2. Dünya Savaşı sonrasında yapıldığı sanılır, oysa gerçek savaş ertesinde Haziran 1945te yine Sovyet Dışişleri Bakanı Molotovun Moskava Büyükelçimiz Selim Sarpere 1945 Haziranında tekrarladığı Boğazlar üzerindeki talepler (artı Kars Ardahanda hak iddiaları) aslında daha savaş öncesinde 1939 Eylülünde bizzat Şükrü Saracoğluna Molotov ve Stalin tarafından bildirilmişti.

\n

Türkiyenin Amerikan emperyalizminin sultasına girmesiyle sonuçlanacak gelişmelerde, Cahit Canın yukarıda saydığı etkenlerin yanı sıra Stalin yönetiminin bu taleplerinin hiç rolü olmamış mıdır?

\n

Sanıyorum, bu konu etraflıca ele alınıp incelenmeye muhtaçtır. Tabii bu taleplerin etkili olduklarının kabul edilmesi, öbür etkenlerin görmezden gelinmesi anlamını taşımadığı gibi, dirençsiz teslimiyeti mazur da göstermeyecektir.

\n

Cumhuriyet Devrimi ve Öngörülemeyen Bugününü okurken kafama takılan soru buydu. Dostum Cavit Cana sorduğum bu soruyu sizinle de paylaşayım istedim.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları