Sanatı Öldürmek, Sevgiyi Öldürmektir!

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Metis Yayınları’nın elleri var olsun!
Tam zamanında
Bilge Karasu’nun “Halûk’a Mektuplar”ının yeni basımını yaptı.
Önce 16/6/64 tarihli mektuptan uzunca, ama doğrudan bugünkü konumuza ait bir alıntı:
“…Oysa parıltıları, güzellikleri günlerimizin, pamuklarla sarılarak saklanmamalı Halûk! Onları güneşe, açık havaya, tuzlu rüzgârlara çıkarmalı, açmalı, sere serpe sermeli kumların üzerine. Güzellik karşılaştırılmaktan değil, karşılaştırılmamaktan korkmalı, parıltı aydınlıktan çekinmemeli. Karanlıkta parıldayan şey çoktur. Ateşböceği değil bizim istediğimiz. Çeliği, camı, tuzu, kayayı, taşı, kumu istemeliyiz. Hepsi kırılabilir, ama hepsi sert, hepsi dayanıklı. Kendince belki. Kayatuzu ufalanır. Çakıl ıslatılınca daha bir güzel olur. Cam, ne olduğunu bilmediğim bir katsayının ötesinde kırılır. Ama hepsi ışıkta güzel, ölçülü, sorumlu, ne istediğini bilen, sınır tanıyan basınçlarda sert, yani sağlam. Çık, denize de git. Günlerimizin sence de bir parıltısı olduğuna göre, onları an. Belki bana da uzanır gelir o anmaların dalgaları, belki aynı anda, o anının bir yerinde ellerimiz yeniden kenetlenir. – Koza ürkütücüdür Halûk. Kozadan çıkalım. Rahatının bozulmasını istemem. Ama rahatı, rahatlığı, kozada olunduğu için değil de, gücünün de zayıf noktalarının da farkına varıldığı, bilincine de, bilgisine de erişildiği, güvenildiği, güven duyulabildiği için bulmak daha güzel değil mi?”
Elbet daha güzel.
Elbet güzellik karşılaştırılmaktan değil, karşılaştırılmamaktan korkmalı.
Elbet parıltı aydınlıktan çekinmemeli.
Ve elbet koza, ürkütücüdür, hele güzelliğin ve sevginin zindanı olmaya soyunmuş bir koza ise!
Ama ‘
onlar’, yani bugün bu iklimde, bu topraklarda, bu toplumda sevgiyi öldürmek peşinde olanlar, böyle güzelliklere hiç aldırmıyorlar.
Evet. Şimdi onların
‘sanatı öldürmek peşinde oldukları’ söyleniyor. Gelgelelim doğru değil bu. Çünkü ‘onlar’, sanatın ne olduğunu bilmiyorlar ki canına kıymaya kalkışsınlar! Aranızdan kaçınız, ‘onlar’dan kaçının bir tiyatroya, bir konsere, bir operaya gittiğine tanık oldunuz? Kaçınız, onlardan kaçına sergilerde rastladınız? Kaçının evinde bir ‘dünya edebiyatı kitaplığı’ vardır dersiniz?
Hayır. Onlar aslında bilmedikleri bir şeyi, yani sanatı öldürmeye kalkışmıyorlar. Bilmiyorlar ama, akılları her gerçek sanatın, her gerçek sanat eserinin adına sevgi dediğimiz o uçsuz bucaksızlığın yansımaları olduğunu anlamaya yetiyor.
Ve işin püf noktası, işte burada: Sanatın ne olduğunu bilmeyen
‘onlar’, sevginin bütün önyargıların, karayargıların, taş kesilmiş inançların düşmanı, fakat insanı insan kılan ne varsa hepsinin içinde yaşayabileceği tek iklimi olduğunu biliyorlar. Ama öte yandan öylesine bir körleşmenin içindeler ki, sevgisiz kılınmış bir insanlığın doğada bir benzeri daha bulunmayan korkunç bir türe, hemcinsinin ciğerini yemekle övünen bir türe dönüştüğünü göremiyorlar!
Neyse ki bilmedikleri, bilemeyecekleri bir şey daha var: Sevginin kanına ne kadar girilirse girilsin, günün birinde sevmesini bilen eller mutlaka sanat eserlerinde birbirine kenetlenir; ve insanlığın tarihinde bunu sonrasız engelleyebilen bir iktidar, bugüne kadar görülmemiştir!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları