Korkunun iktidarı

02 Kasım 2015 Pazartesi

Cumhuriyet’in “4 Parti 4 Yazar” kadrosunun AKP kontenjanını dolduran isim olarak diğer arkadaşlarım gibi benden de hem cumartesi yayıma sunulmak üzere seçim öncesi tahmin yazısı istendi, hem de pazartesi için seçim sonucu değerlendirme yazısı…

***

“Bir taşla iki kuş” vuracağım hiç aklıma gelmezdi!..

Böyle bir şeyi ne umdum, ne de istedim, ama cumartesi günkü yazımda seçim sonuçlarını doğru tahmin ettiğim için “tebrik” de aldım, söylediğim her şeyin çıktığına dair serzenişlere de muhatap oldum.

Ve şimdi bakıyorum, gerçekten de sonuç değerlendirmesi yerine cumartesi günkü yazımı devreye soksam işi kestirmeden halletmem mümkün gibi!..

***

 O yazıda 7 Haziran sonrası izlenen ve AKP’nin bir parti politikasından öte devlet politikası eşliğinde “başarılı” şekilde sergilediği seçim stratejisinin (ki buna “ateş ve soğutma” demiştik) semeresini alacağını belirttim. “Hayatı yenip ölümü iktidara taşıyacağı” yorumu eşliğinde…

Sıraladığım veriler temelinde yaptığım yorum kuşkusuz bana aittir ve tartışmaya açık… Ama en güvenilir anketçilerin bile açık ara yanıldığı seçim sonucunu bana düşündüren veriler sanırım göz ardı edilemez. Anketlerin neden yanıldığı sorusunu da anlamsız buluyorum. Bu tür niceliksel verilerin güvenilir sonuçlara ulaşması ancak “güvenilir” yaşam koşullarında mümkün olur. Olağanüstü koşullar böylesi ankete dayalı araştırmaların sonuç almasına elverişli değildir.

***

Türkiye, fiilen bir olağanüstü hal ortamında seçime girdi. “Sivil toplum”u güçlü olan, halkın devlet karşısında kendisini öncelikli bildiği ve hissettiği ülkelerde böyle bir durumda mevcut iktidar partisine yönelik rahatsızlıkların kaygısızca, özgürce, ferahlıkla dışavurumunu, sandığa yansımasını bekleyebilirsiniz.

Ama Türkiye böyle bir ülke değil ve olağanüstü hal, olup bitene tepkiden çok, geleceğe dönük bir tedirginliği toplumun ruh haline hâkim kıldı. AKP’yi kazandıran bu.

***

Ortaya çıkardığı olağanüstü hal koşullarıyla 7 Haziran’da hatırı sayılır bir kısmı sandığa gitmeyen atıllaşmış kitlesini de yeniden aktive eden AKP, hemen herkesin belirttiği gibi MHP’ye dönük stratejisinden de elbette semere aldı.

AKP entelijansiyasının bugüne kadar sıklıkla dillendirdiği bir iddia şudur: “Bizim bu ülkede oy oranı itibarıyla en son ulaşabileceğimiz sınır, yüzde 60’tır.”     

Bu iddia her zaman Türkiye’nin MHP çevresinde toplanan ve özellikle İç-Batı Anadolu’dan Orta ve Doğu Anadolu’ya kadar uzanan hatta mevcut oy potansiyeli temelinde dillendirilir.

Bu iddia doğrultusunda hedeflenen, hayat algısından hayat tarzına kadar ortak paydası çok büyük olan milliyetçimuhafazakâr seçmenle dindar-muhafazakâr seçmen arasında MHP marifetiyle mevcut sınırı eritmektir. MHP buna köklü bir parti olması ve ideolojik sağlamlığı doğrultusunda direnmiştir hep, ama hâl ve şartlara göre bu direnç sık sık da zorlanmıştır.

AKP 7 Haziran sonrası kendi bünyesinde yaşanan çözülmeyi giderme yolunda özellikle bu milliyetçi-muhafazakâr potansiyel üzerinde yoğunlaşan bir çalışma yürüttü.

İç Anadolu’ya seçim öncesi yaptığım gezinin en çok öne çıkan verisi, MHP’ye MHP’li seçmenlerden gelen tepkiydi. “Hayır’cılık”tan dolayı MHP bitti diyen de oldu, Bahçeli çok yaşlandı artık diyen de. Akşener’e yapılanın haksızlık olduğunu düşündüğünü söyleyen de…

Terörün önü açılarak bu milliyetçi-muhafazakâr kitlenin yumuşak karnına ulaşıldı. Kendi partilerinin ilkeli ama yaşlı liderinin koalisyon sürecindeki ataleti ile titreşimli olarak, ama esasen iktidardan uzun yıllardır uzak olmaktan da artık bıkmış ve bulundukları şehirde, köyde, kasabada kendileri ile aynı hayatı yaşayan AKP’li hemşerilerinin edindiği nimetlere gıptayla bakan bu seçmen AKP’ye çekildi.

***

MHP seçmeni nezdinde AKP’ye doğru pozitif dinamizm yaratan bu “terörün önünü açma” stratejisinin Kürt seçmen üzerindeki sonucu ise bu kitleye “negatif statik” yüklemek oldu. Ateşe atılan coğrafya, paralize edildi. Devletin Kürt kitle üzerindeki tahakkümüyle seçime böyle gidildi o coğrafyada.

***

Toplum, korkuya yenilmiş görünüyor bana…

Yağmur gibi yağan şehit cenazeleri… Patlayıp 100’den fazla cana kıyan ete-kemiğe bürünmüş bombalar… Saldırıya uğrayan gazete binaları… Tekme-tokat ağzı-burnu kırılan gazeteciler… Kayyımlanan muhalif medya grupları…

Kendini devlet karşısında önceleyemeyen bir toplumda bunlar, tepkiye ve karşı çıkışa değil, tedirginlik ve korkuya yol açtı.

Ve korku, zafer kazandı, iktidara geldi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları