Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Evetçi terör rüzgârları...

14 Şubat 2017 Salı

Sözde referandum kampanyası sürecine girmiş bulunuyoruz. 12 Eylül darbesinin beşli cunta yönetimi bile 12 Eylül anayasası oylamasını biçimsel kalıplara uydurabilme adına bir referandum süreci ilan etmiş, söz konusu anayasa metninin içerik olarak tartışılmasını kamuoyuna açmıştı. Şakası yok, askeri darbenin cezaevleri, işkenceler, askeri darbe hukuku, yaşamın her alanına dönük sıkıyönetim icraatlarının gölgesinde korku dağları bekiyordu.
Yine de Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) çatısı altında, iş ve anayasa hukukçularının katkılarıyla düzenlediğimiz seminer sonuçlarında, insan hakları, sendikal haklar boyutları ile anayasaya yönelik bilimsel eleştirilerden oluşan “beyaz kitap”çığımızı Konsey’e göndermiştik. Meraklılarına 12 Eylül referandumu öncesi, sonrası insan hakları, sendikal haklar ağırlıklı gelen yasakları anlatan en az 5 tane kendi kaleme aldığım Cumhuriyet’te yayımlanmış uzun yazı dizilerini anımsatırım. Dönemin simge yazarları İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Ali Sirmen’in, söz konusu anayasa değişiklikleriyle ülkenin geleceğine konulan ipoteklere ilişkin iz bırakmış eleştirileri ilk aklıma gelenler. Çok sayıda demokratik örgüt ve DİSK yönetimi hâlâ hapiste, Türk-İş yönetimi olarak yürütülmüş ortak kampanyalar sonucunda da metinde kimi makyaj niteliğinde de olsa hukuksuzluklardan geri dönüşleri elde edebilmiştik.
Referandum sürecine girişin ilk günlerinden “hayır” kampanyacılarına yönelik estirilmekte olan terör rüzgârlarına bakarak, “askeri darbecilerin” bile uymak zorunluluğunu duydukları referanduma dönük tartışabilme sürecine ilişkin, sivil darbeci kültürün daha kaypak ama acımasız baskıcı olabildiğinin birbirinden çarpıcı, olumsuz bir o kadar da hukuksuz örnekleriyle yüz yüze kaldığımızı söyleyebiliyoruz.

***

Televizyoncu-gazeteci arkadaşımız İrfan Değirmenci özel hesabından referandumda “hayır” oyu vereceğini açıklaması üzerine işinden oluyor. Yandaş medya yüzde doksanlara varan bir ağırlıkla, haberciler, yorumcular “Evet” çığlıkları attırmaya zorunlu görevlendirilmişlerken, seçim kampanyaları kapsamında siyasetçilerin eşit yayın haklarına katlanılamıyor. Sözde darbeye karşı çıkarılmış KHK ile YSK’nin yetkisine el konuluyor. KHK operasyonları ile üniversiteler, kamu kurumları, eğitimden atılan binler, on binlerce FETÖ’cülük bahane, en nitelikli, uzman kadroların en çok laiklik, Cumhuriyet, hukuk devletini savunan kimlikleri nedeniyle atılmalarında dur durak yok.
Şimdi iş hukuku, basın hukuku haklarıyla yoğrulmuş olarak size desem ki gazeteci Değirmencioğlu arkadaşım, yargı yoluyla hakkını arasa ve de gerçekten bağımsız bir yargıç karar verebilse, kesin kez açtığı davayı kazanır, işe iade kararı alır. Olmadı gerçekten çok yüklü bir tazminat ödenmesi gerekir. Yine desem ki, bugüne kadar askeri darbeciler de içinde, hiçbir siyasi erk, insanların ekmek kapısı, işten atmalarda bu kadar izansız, vicdansız olmamıştı. Hukuk devleti düzeni en asgari koşulları ile işletilebilse, işe iade, tazminat davalarının sonu gelmez. Kim inanır? Gazetecilik örgütlerinin son raporlarında işsiz gazeteciler, daha doğrusu haksız işten atılmış gazeteci sayısı, işi olabilenlerin çok üzerinde.
Sözü uzatmadan 12 Mart, 12 Eylül, sivil iktidarlar hukuksuzlukları üzerine hep haklar ve anayasal hukuk düzeninden yana dik duruşları ile bilinen profesörlerimizden Cem Eroğul, Fazıl Sağlam, Kemal Gözler, Naz Çavuşoğlu, Rona Aybay, Ülkü Azrak hocalarımızın son KHK operasyonları ile üniversitelerden atılan hocalarımıza ilişkin açıklamalarından birkaç cümleyi paylaşmakla yetineyim..
Son günlerde Türkiye’de yaşanan olaylar, ülkemizin geleceği açısından endişe verici, korkutucu bir boyut kazanmıştır. Temelinde OHAL KHK’lerinin öz amaçlarını aşarak tüm muhalif unsurları sindirme aracı haline getirilmesi yatmaktadır.. Anayasa Mahkemesi, bu kararnamelerle, anayasanın öngördüğü yetkilerin dışına çıkılarak temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesine.. sindirilmeye seyirci kalmaktadır... Üniversitelerimizin yılların emek ve birikimi ile yetişmiş öğretim üyelerinin tasfiyeleri, bu ülkenin yükseköğrenimine verilebilecek en büyük zarardır...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları