Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sarkozy Fransası
Amaç oy toplama, seçim kazanma noktasına gelince ileri demokrasi, özgürlükler, eşitlikler ülkesi bir anda tarihin parlamento tarafından yazıldığı, teksesliliğin oybirliğiyle kabul edildiği, eleştirel düşüncenin yasaklandığı, özgür düşüncenin katledildiği, totaliter ideolojinin tohumlarının atıldığı bir toplum haline geldi.
100 yıl öncesinin karmaşık, kaotik siyasi ve toplumsal atmosferinde sistemli bir katliamın, bir vahşetin değil, karşılıklı dramların yaşandığı üzücü zamanları, üzerinden bir asır geçtikten sonra bir iç siyaset malzemesi, bir oy mıknatısı olarak kullanmaya kalkmak, bu uğurda toplumlar ve insanlar arası yeni husumetlerin başgöstermesine mahal vermek, demokrasinin inkârı olarak kabul edilmelidir.
Evet, Osmanlı Devleti o dönemde soykırım amacıyla hareket etmemiştir. Soykırım suçu olabilmesi için gereken unsurlar meydana gelmemiştir. Ancak o dönemde yaşananların ne olduğu üzerinde durulmaktan her zaman kaçınılmış olmasını, bu anlamda istikrarlı bir politika üretilememiş olmasını fırsat bilenler, üstelik 1915’te yaşanan dramlarda sorumluluğu olanlar, Osmanlı’nın hasta adam durumunu fırsat bilip Ermenileri halkın üstüne kışkırtarak insanları birbirine düşürenler, birbirine kırdıranlar, Ermenilerin sırtını sıvazlayanlar, Ermenileri çeteleştiren, onların kadın, çocuk demeden güçleri yettiklerini pusuya düşürmelerine, vahşet yapmalarına, öldürmelerine sebep olan dönemin emperyalleri, şimdi hiçbir şey olmamış gibi, bütün o yaşananları yok sayarak soykırım yapılmıştır diye bağırıyorlar. Sivas, Divriği ilçesinde (1915 senesinde Ermeni ve Türklerin yoğun bir biçimde bir arada yaşadığı bir ilçe) dünyaya gelmiş biri olarak ninelerimizin, dedelerimizin anılarından kopup gelen, “Yumurtanın sarısı, gitti Türk’ün yarısı” diye yükselen tehditkâr seslerini Türk komşularına duyurarak onları taciz edenler, aslında hiç de masum değiller…
Türkiye, Ermeni olaylarıyla ilgili kendini ne kendi içinde ne de dünyaya karşı yeterince anlatabilmiştir. Yaşananlar bu eksikliğin ve yanlış politikanın bir sonucudur. Şimdi gerçekleştirilmesi gereken, işte bu kendini doğru bir biçimde ifade etme işidir.
Çok fazla vaktimiz yok. Fransa’nın aldığı kararın tüm dünya ülkelerine yayılması fazla sürmeyecek. Oyun kartlarımızı hazırlamak için zaman kaybetmemeliyiz.
Meçhule giden iki isim
Uğur Mumcu’nun 19. ölüm yıldönümünde onu hasretle andık geçen hafta.
Kalemindeki cesareti, mücadeleciliği, insancıllığı unutmadığımız, unutturmak istemediğimiz; doğru bildiği yoldan şaşmayan, doğru ve yürekli gazeteciliğin anlamını bize hayatıyla gösteren ve bunu hayatıyla ödeyen(!) bir usta yazar, bir tam insan.
Bir diğer faili meçhul; doğru bildiği yoldan sapmayan bir başka isim, Hrant Dink; meçhul örgütlerin failliğini yaptığı ve bu örgütlerin varlığının mahkeme kararıyla ortadan kaldırıldığı, varın yok edildiği ve asıl ölümü bu kararla birlikte tadan bir başka değerli insan.
İkisi de faili meçhul. İkisi de devletten daha derin ve daha üst güçlerin elinin altındaymış izlenimi veren katillerin kanlı ellerinin, yüzlerce benzeri bulunan örgütsüz(!) cinayetlerinin soylu kurbanları.
‘Adalet insanları öldürür mü?’
Eski İnönü Üniversitesi Rektörü, Ergenekon sanığı Fatih Hilmioğlu’nun, geçen yılın sonunda 2. Ergenekon davasının görüldüğü duruşmada yaptığı savunmasında ele aldığı konunun, hem Silivri’de yaşam mücadelesi veren insanlar, hem de ülkemizde yaşadığımız iddia edilen ileri demokrasi açısından önemi çok büyüktür.
Hilmioğlu tümüyle bilimsel verilere dayanarak, Mehmet Koral’dan Mehmet Haberal’a, ondan Yusuf Erikel’e kadar birçok tutuklunun sağlık durumlarının çok kritik olduğunun, bu insanların adım adım ölüme yaklaştıkları gerçeğinin altını çizmektedir. Kendi de sirozun ilerlemiş aşamasından (karaciğer kanseri) mustarip olan Hilmioğlu, daha önce de bu konuda uyarılarda bulunduğunu belirterek, mahkemenin kendisini ciddiye almadığından, dinlemediğinden ve sonuçların insan hayatı açısından geri dönüşü olmayan noktalara taşındığından dem vurmaktadır. Hilmioğlu, “Normal bir hukuk düzeninde bu durumun sorumluları tespit edilir ve gereği yapılır. Ancak ben bugüne kadar bu konuda tek bir girişimin dahi yapıldığını duymadım. Ülkemizde yaşandığı iddia edilen ileri demokrasi bu mudur?” diye isyan etmektedir.
“Adalet insanları öldürür mü hâkim beyler?..”
Yaşama hakkı her insanın doğuştan kazandığı, hiçbir biçimde elinden alınamayacak bir haktır. Bu hakkın, çoğu hiçbir somut delile dayanmadan, varsayımlar üzerinden gerçekleştirilen tutuklamalar aracılığıyla Fatih Hilmioğlu da dahil çok sayıda insanın elinden alınma tehdidiyle karşı karşıya kalması, üzüntü ve hicap vericidir.
sadik.celik.gorus@gmail.com
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!