Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kutlanamayan bahar bayramı

24 Mart 2012 Cumartesi

Yeniden doğuşa, uyanışa, doğadaki şölene, tarihin en eski kutlamalarından, en kıdemli kültür miraslarından birine sevinçleriyle ortak olmak isteyenler binlerce yıldır Nevruz’da bir araya gelirler ve bu bayramı “birleştirici” bir şenlik havasında kutlarlar. Ancak ne yazık ki bizde Nevruz’un birleştirici değil ayrıştırıcı işlev görmesini arzu edenler tarafından yanık lastik kokuları ve onu takip eden gaz bombaları eşliğinde sancılı bir uyanış yaşatılıyor doğaya; ağaç dallarında patlamış mermiler açıyor. 

Son yıllarda olaysız geçmesine rağmen bu yıl Pazar günü kutlanmasına inatla izin verilmeyen bayram çatışmaya dönüştü. Devletin yasakçı, otoriter zihniyeti bizi bu sene bir kez daha 20 sene öncesine yaklaştırarak hâlihazırda var olan nefret söylemi ve şiddet kültürünün eline yeni kozlar verdi.

Yasak kararının istenmeyen olayların yaşanmasındaki rolü büyük. Olaylar sırasında Batman’da Ahmet Türk’ün bilinçsiz ve sorumsuzca davranan, tarif edilmesi güç bir öfkenin esiri olan polis memuru tarafından yumruklanması ise ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerin görmekten memnuniyet duydukları, fakat neticelerinin tüm toplum tarafından yaşanacağı üzücü ve kınanması gereken bir olaydır.  Çünkü asilik edeni gaz’layıp yumruklattırmak yolunda, şiddete dayalı bir çözüm çözüm değil, ancak husumeti artırıcı bir körük görevi görecektir.

Elbette baharı taşlı sopalı eylemlerle karşılamak, Nevruz’u, baharı, bayramı bile çatışma siyasetine çağrı olarak kullanmak, savaş tamtamlarına alet etmek kabul edilemez. Sokakları ateşe vermek, araçları yakmak, polisle çatışmaya girmek bahar bayramı kutlamalarıyla açıklanamaz. Diğer taraftan, kutlamalar için izin verilseydi sonuç bu kadar gürültülü ve ağır bilançolu olmazdı. Çatışma, yaralanma ve ölümler, Türk-Kürt ayrışmasını keskinleştirecek yeni davalar, bölünme ve siyasi çatışma havası, ağır, kara bir bulut gibi çökmezdi bahar bayramının üzerine. Konuyla ilgili “Aldığımız haberler bizi ister istemez daha temkinli hareket etmeye sevk etmektedir” şeklinde yapılan ve kutlamaya izin verilmemesine sebep olarak gösterilen mazeret ne yazık ki bahaneden öteye gidememektedir; zira Nevruz öncesi gelen “PKK Nevruz’u kana bulayacak” gibi ve benzeri istihbaratlar bu seneye özel değildir.

Zaten kanı kaynayan, tecrübesiz, yönlendirilmeye, kullanılmaya açık, kinli tohumları bu topraklarda yıllardır sulanan, PKK ve BDP etkisinde nefret söylemi geliştirmeye müsait genç insanlar kontrolsüz davranmaya, ortalığı kırıp dökmeye hazırken belli bir kitlenin ve devletin, güvenlik gücüyle, polisiyle soğukkanlılığını koruması, düşmanca yaklaşımlardan, şiddet gösterilerinden uzak durması gerekmez miydi…


Kürecik

Kürecik’te bugün sözde İsrail’in İran’a karşı korunması amacıyla var olan ve ortalığı karıştıran ve İran’ın haklı olarak tepki verip tehditler savurmasına yol açan radar üssünün geçmişinden bugününe taşıdığı trajik bir öykü ve bölge halkının o günden bugüne yaşadığı sıkıntılar, mağduriyetler var. 1960’larda kurulur radar üssü. 70’lerin sol örgütlerinin devrimci liderlerinden Sinan Cemgil, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, arkadaşlarıyla birlikte Ankara'yı terk ederek Nurhak Dağı'na çıkar ve Kürecik Radar Üssü'nü basmak için harekete geçer. Ancak Kürecik Radar Üssü’ne yapacakları baskın öncesinde Sinan Cemgil ve arkadaşları, İnekli Köyü muhtarının ihbarı üzerine kuşatılır. 31 Mayıs 1971’de askerlerle çıkan çatışmada öldürülür...

Tam bağımsızlık savaşı uğruna hayatlarını kaybeden o gençlerden sonra 30 yıl boyunca bölge halkı buraya kurulan radarın çok zararını görür. Radar üssünün doğal çevreye verdiği zararı saymakla bitiremiyor Kürecik halkı. 30 yılda tüm meyve ağaçlarının, kavakların, söğütlerin yok olduğunu, meşhur Kürecik armudunun, kayısısının da kökünün kuruduğunu anlatıyorlar örneğin, gözleri dolarak. Kanser vakalarındaki artış da işin diğer bir trajik boyutu…

Kürecik halkının sesini duymayan yetkili merciler ise bu konudaki faaliyetlerine devam ediyor. Dünyada Türkiye’yle birlikte 4 ülkede bulunan Amerikan radarı aslında NATO’nun füze savunma sisteminin bir parçası olarak konulmuş olmasına rağmen NATO henüz operasyonda yer almıyor. Radarın güvenliğinden Türkiye sorumlu, ancak radar şu anda herhangi bir füze savunma sistemiyle korunmuyor. Şu an için mümkün görünen tek formül Türkiye’den radarın Patriot’lar ile korunması. Ancak bu Patriot’lar Türkiye’nin malı ve koruması gereken kendi askeri üsleri varken neden bu radarı korusunlar? Bunun cevabını vermek güç...

Bölge halkı endişeli, füze kalkanı falan istemiyoruz diyorlar; temiz su, temiz doğa istiyoruz. Civar köylüler çaresiz, evlerini barklarını bırakıp göç etmeyi planlamaya başlamışlar bile. Onların şimdi gerçekleşmesi çok güç olsa da tek bir isteği var; “Kürecik füze bahçesi olmasın, Malatya yeşil kalsın”.
          

Kabahatten mükâfat doğurmak

Hafta içi öğrendik; Hrant Dink’in tetikçisinin eline Türk bayrağını tutuşturup gülümseyerek gurur pozu çektiren komiser Malatya Emniyet Müdür Yardımcılığı’na terfi etmiş. Her tarafından örgüt akmasına rağmen Dink cinayetinin arkasında bir türlü örgüt eli  bulunamamasına da, ülkenin altını üstüne getiren bir cinayetin failini kanadının altına alıp resim çektiren komisere de şaşırmadığımız gibi o komiserin ömrünün geri kalanını daha güçlü, daha kıdemli ve terfiler içinde geçiriyor olduğu gerçeği karşısında da şaşırmıyoruz. 

Bu arada hafta içinde Başbakan Erdoğan, terör eylemlerinde hayatını kaybeden sivillerin de şehit kategorisine alınacağı yönünde bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın üzerine şu soru geliyor akla; Acaba geçmişten bu yana terörden hayatını kaybetmiş onlarca aydın ve bunlarla beraber Hrant Dink de şehit olarak kabul edilecek mi? Ve bu soruya verilecek cevap acaba bizi şaşırtabilecek mi? 

 

Sadık ÇELİK

sadik.celik.gorus@gmail.com
   
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları