Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kaplan "açığı"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un geçen hafta Zonguldak’ta bir toplantı sırasında asker için kullandığı “Meğer kâğıttan kaplanmış” ifadesi malum… Açıklamanın duyulması üzerine başta iktidar partisinden olmak üzere dört bir koldan veryansın başladı. Ve mesele derhal bir ring dövüşüne çevrildi. “Eleştiri amacıyla” yapılan bu açıklamanın suç teşkil edip etmediği henüz tartışıldığı sırada “ileri demokratik” bir ülkenin Başbakanı tarafından hiç vakit kaybetmeden suç duyurusunda bulunuldu. Bu talep üzerine savcılık hemen inceleme başlattı ve 301’den soruşturma açmak için Adalet Bakanı’ndan izin istedi. Oysa orduyu eleştiren düşünceler en fazla siyaset açısından sorgulanmalı; söz konusu düşünceleri bir suç olarak görüp hukuken yargılamak ne kadar doğrudur? Öte yandan Süheyl Batum’u suç işlemekle itham edenlere cevap niteliğindeki soruların yöneltilmesi de gecikmedi: O zaman Bülent Arınç’ın “iyi ki bu paşalarla savaşa girmemişiz” sözü için de suç duyurusunda bulunulması, savcılığın bunlarla ilgili de inceleme başlatması gerekmez miydi? Demokrasi biz konuşurken var; onlar, yani ötekiler konuşurken yok mu?
Besleme çıkışı
Erdoğan bu defa Kırgızistan dönüşünde Kıbrıs’ta Türkiye aleyhine yapılan protestoyla ilgili; “Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır” şeklinde konuşarak tepki çekti. Erdoğan’ın bu sözleri daha önceki benzer ifadelerle (Erdoğan’ın herkesin gözü önünde KKTC Başbakanı’na maaşının ne kadar olduğunu sorması, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Kıbrıs halkı için kullandığı “siz nüfusunuzu bile bilmiyorsunuz” şeklindeki ifade…) birleşince “incitici” olmanın da ötesine geçti. Bugüne kadar hiç kimse kendimizden saydığımız KKTC için besleme sıfatını uygun görmemiş, belki de Kıbrıs’taki Türkleri bu derece üzmemişti… Üstüne bir de Cemil Çiçek’in KKTC’de yapılan mitingi değerlendirirken “Cuma günü küfrettiler, Pazartesi para yolladık” diye konuşması tepkileri katladı. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile bir önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat konuyla ilgili derin üzüntü duyduklarını bildirdi. Şimdi bu türden ifadelerin Kıbrıs’taki Kıbrıslılar ile Türkiyelilerin arasını bozmaması, havada buz gibi rüzgârlar esmesine neden olmaması beklenebilir mi? Umarız yavru vatanla yaşadığımız tatsızlığın çözümü bu defa “daha fazla öfkede” değil “hoşgörü” ile “soğukkanlılıkta” aranır.
Mucize ekonomi
Kamuoyu son zamanlarda siyaset dünyasından gelen bu gibi birbirinden ilginç açıklamalarla fazlasıyla meşgul. Öyle ki yapılan bir açıklamanın etkisini ancak bir başka şaşırtıcı açıklama unutturabiliyor. Siyasetçinin ifade özgürlüğü, görüş beyan etme serbestliği, sinirlenme, duygusal tepki verme hakkı, ifade yeteneği, söylemlerin toplum üzerinde yarattığı etkiler vs gibi alt başlıklar üzerinden yürütülen tartışmalar bir yana, gündemi sarsan bu türden açıklamaların sıklığı aslında teker teker her birine gereken önemin verilememesini de beraberinde getiriyor. Gündem çok sık değişiyor ve biz bu renkli (?) gündem içinde kaybolurken diğer bazı çok önemli açıklamaları atlayabiliyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ülke ekonomisiyle ilgili hafta içinde belirttiği görüşler örneğin. CHP grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu; “Gazetelerin hangisini açsanız AKP’nin mucizelerinden bahseder. Ama orada ne kadar borçlandığımız yoktur… Vatandaşların bankalara borcu 6.5 milyar dolardan 170 milyar dolara çıktı. 2002’de 10 bin kişi bankalara borcunu ödeyemezken bu sayı şimdi 625 bine çıktı. Ekonomide bir sorun var. Vatandaşın çektiği bir çile var. Niçin gazetelerin ekonomi sayfaları bunları görmez” diye sorarak ülke ekonomisindeki aksaklıklara dikkat çekiyor. Yine ekonomimiz açısından bir başka büyük sorun, Merkez Bankası tarafından yapılan, Türkiye'nin cari işlemler açığının 2010 yılı Ocak-Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 277,1 arttığı açıklamasıdır. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun sözlerine hak vermemek elde değildir. Ancak gündem başka meselelerle o derece meşgul ki ana muhalefet partisi genel başkanının ülke ekonomisiyle ilgili ortaya koyduğu görüş ve uyarılar medyanın dikkatini bile çekmiyor.
Hoş bir tesadüf
Bu yıl 14 Şubat Sevgililer Günü ile Mevlit Kandili’nin aynı güne denk gelmesi yeni bir tartışma konusu oldu. “Acaba hangisini kutlamak gerekir”, “iki gün de sevgiyi temsil ediyor, ikisinin buluşmasında ne sakınca var ki”, “ikisi de kutlanmaz dinimizde yeri yok” gibi, ilahiyatçı yazar, akademisyen ve gazetecilerden, yani konunun uzmanlarından gelmesine rağmen, birbirinin antitezi olmaktan ve birbirini yalanlamaktan kurtulamayan yorumlar kulislerde dönerek toplumun aklını karıştıradursun. Var olan sistemin bir dayatması olarak tüketimi had safhada tetiklediği; hatta Aziz Valentine’in aşk yasağına karşı duruşunun bir kapitalizm aracına dönüştürüldüğü gerçeğini bir kenara koyup Sevgililer Günü’nü insanoğluna yalnızca sevginin ve sevmenin dayatıldığı bir gün olarak kabul etmek suretiyle, insanlarımızın her iki gününü de kutluyoruz…
sadik.celik.gorus@gmail.com
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!