Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İsrail meselesi ve dış politika

10 Eylül 2011 Cumartesi

İsrailli bazı yorumcular bile İsrail’in özür dilememe tavrını bir hata olarak değerlendiriyor. Zira İsrail bu şekilde en yakın Müslüman dostu olan Türkiye’yle arasını bozmuş durumda; oysa ki İsrail’in, içinde bulunduğu koşullarda “gurur yapma” lüksünün olmadığını söyleyebiliriz. 1949 yılında kurulan İsrail devletini tanıyan ilk Müslüman ülke ve Batı ile İslam dünyası arasındaki köprü konumundaki Türkiye’nin, aradaki uzun dostluk tarihinin tersine dönmesiyle birlikte bu ülkeyle diplomatik ilişkilerini sonlandırdığını ilan etmesi İsrail için ulusal çıkarlarını ve güvenliğini koruyamama yolunda kesilen bir bilet niteliği taşımaktadır.

Ancak İsrail’le Türkiye arasındaki jeopolitik değeri yüksek dostluğun uzun vadeli bir bozulmaya uğraması o kadar kolay görünmüyor; zaten Sanayi Bakanı Nihat Ergün’ün de dile getirdiği gibi iki ülke arasındaki siyasi gerilim örneğin, ticaret hacmini düşürmemiştir, ticari ilişkiler canlılığını korumaya devam etmektedir. Sonuç olarak aradaki anlaşmazlıklara rağmen daha önce çok sayıda krizi aşan iki ülkenin içinde bulundukları bu krizi de aşarak yeniden uzlaşmaya varmaları muhtemel olsa da iplerin şu an için bir hayli gergin olduğu görmezden gelinemez.

Bizim açımızdan ise durum biraz daha karmaşık ve çelişik. Ortadoğu’da bölgesel güç olmaya yönelik dış politika vizyonu komşularla ilişkilerin günbegün çatlama ve kırılmalara uğramasına sebep oluyor. “Sıfır sorun” hevesi de bu anlamda bir hayalden ibaret kalıyor.

BM’nin Mavi Marmara raporuna itiraz eden, “geçersizdir”, “hükmü yoktur” diyerek geri çeviren Türkiye, İsrail’le birlikte Amerika’yla da ilişkileri gerginliğe sürüklüyor. Ancak bu durumla eşzamanlı olarak Amerika’nın, kendi topraklarına füze kalkanı yerleştirmesine de izin veriyor. Bu hareketle hem Amerika’nın isteğini karşılamış hem de İran’a karşı İsrail için kurulduğu aşikâr füze kalkanı üzerinden İsrail’den yana tavır koymuş oluyor. Bir taraftan gerilen ipler öbür taraftan gevşetiliyor.

Böylece biz de Ortadoğu’daki istikrarsızlık virüsünden bir şekilde nasibimizi almış oluyoruz. Neticede yaşadığımız süreçte dış politikaya karmaşık bir hava hâkim. Rüzgârın ne yönden eseceğini kestirmek güç. Dış politikada yaşanan bu çelişik ve belirsiz durumlar, ülke içinde dört koldan yaşanmakta olan keşmekeşe tuz biber oluyor… İktidar ve muhalefet bu konu üzerinden birbirine giriyor, hakarete varan ifadelerle tatsız diyaloglar ülkedeki siyasi atmosferi olduğu kadar toplum psikolojisini de olumsuz etkiliyor.

İç meseleler asla dış meselelerden sonra gelmemeli, içeriye verilen önem dışarıya verilenden eksik olmamalıdır. Çünkü dış politikada sağlam adımlar atmak ancak içerideki bütünlüğün, birliğin ve huzur ortamının korunmasıyla mümkündür.

Yeni Adli Yılda Yeni Dilekler

Adli tatil sona erdi ve mahkeme kapıları yeniden açıldı.

Davaların “makul” süreler içinde bitirildiği, mahkûmiyet kararı verilmemesine rağmen yıllarca cezaevinde mahkûm kalma saçmalığının yaşanmadığı, bu yüzden adil yargılama ihlali gerekçesiyle defalarca ülke olarak mahkûm edilmediğimiz, tutukluluğun ceza değil bir tedbir olduğu gerçeğinin unutulmadığı, yargının iş yükünün bitmek bilmeyen tutukluluk sürelerine bahane gösterilmediği, geç gelen adaletin adalet olmadığının bilincinde, hukuksuzluğun yerini hukuka, adalete ve hakkaniyete bırakacağı yeni bir adli yıl diliyoruz…

Bayram mı?

Artık uzun bayram tatilleri yurt genelinde meydana gelen kazalarla özdeşleşti adeta. Hemen her bayram tatilinde şahit olduğumuz ve dünyanın hiçbir ülkesinde örneği olmayan böylesine bir göç hareketi sırasında yaşanan kazalarda tablo yıl be yıl kararıyor. Bu seneki 9 günlük Şeker Bayramı’nın geride bıraktığı rakamlar; 172 ölü, bin yaralı şeklinde…

Bayram sevinci yaşamak için yollara düşen binlerce kişi tarifi olmayan bir acının pençesinde buldu kendini bu bayram da. Trafik kazaları; terör, iç savaş, doğal afetlerle yarışır oldu. Kendi kendimizi yok edişimizdeki vurdumduymazlık, acımasızlık, pervasızlık; trafik kurallarını görmezden gelen, kırmızı ışıkları, sollama yasaklarını hiçe sayan, alkollü ve uykusuz olarak şoför koltuklarına oturabilen, bilinçsiz, aceleci, dikkatsiz, ehliyetsiz, eğitimsiz, lümpen, bitirim zihniyetlerin sebep olduğu kazalarda vücut buluyor.

Ve sevdiklerimizle bayram sevincini yaşamak yerine, onlara hastane köşelerinde baktığımız ve kabristanlarda uğurladığımız bayramlar bırakıyoruz geride…
    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları