Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fransız demokrasisinin bize gösterdiği iki gerçek

04 Şubat 2012 Cumartesi

Senato ve Meclis’ten en az 60 parlamenterin imzası gerekiyordu; imzalar toplandı ve Sarkozy’nin soykırım yasası anayasa mahkemesine götürüldü. Sarkozy’nin hesapları bu defa tutmadı, oy avcılığı girişimi sonuç vermedi.

Öyle bir yasa hazırlanmıştı ki, Fransız anayasasının en temel ilkesi olan ifade özgürlüğü açıkça ihlal ediliyordu. Özgürlüğün anavatanı sayılabilecek topraklarda ifade ve düşünceyi söyleme hakkına yasak getiren faşist bir kararın kıyısından son anda dönülüyor. Fransa’da senato tarafından yapılan soykırımı inkâr yasasını iptal başvurusu bizi memnun etmekten başka ve daha da önemlisi iki önemli gerçeği gösteriyor bizi yönetenlere:

Birincisi; Fransa belki de ve söz konusu yasa bütünüyle iptal edilse dahi, soykırımın bir tarihi gerçek olduğuna inanmaya devam edecektir. Ancak Fransa, kendi toprakları içinde insanlara “soykırım olmamıştır” deme haklarını, yani söz söyleme, yani ifade etme, yani düşünce haklarını her zaman ve ne olursa olsun, kendisi aksi kanaatte olsa dahi, baki tutmaya çalışıyor. Sahip olduğu demokrasi anlayışı, iktidar tarafından verilmek üzere olan yanlış ve özgürlüklere tehdit oluşturabilecek kararları durdurmak ya da frenlemek için gerekli mekanizmayı çoktan rejimin içine yerleştirmiş durumda. Bir başka deyişle sözde bizim de uyguladığımız kuvvetler ayrılığı ilkesi orada tıkır tıkır işliyor. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız olarak, “Batı demokrasisi” kavramına yakışır bir biçimde görevini icra ediyor.

İkincisi; Fransa’da 77 senatör, 65 milletvekilinin iptal istemi girişimini alkışlayan bizler için, alkış tutulan demokrasi erdemleri ne yazık ki ne partiler içinde ne de partiler dışında, toplumda, hatta bireyler arasında bile bir türlü düzgün bir biçimde çalışamıyor.

Fransa’da soykırım yasasını anayasa mahkemesine götüren imzalara bakıyoruz; Sarkozy’nin partisi de dahil her partiden senatör ve milletvekilleri var… Düşünün bir kere; bizde iktidarın çıkarttığı yasanın iptali için aynı partiden milletvekilleri imza toplayacak… Olacak şey mi? Lider kararına, lider iradesine itiraz etmek, karşı çıkmak, ancak demokrasinin tam anlamıyla benimsendiği, içselleştirildiği ve işlediği parti ve toplum yapılarının harcıdır ve ne yazık ki Türkiye’de henüz bu yapıyı bütünüyle bünyesine almış bir siyaset anlayışı oturmamıştır.

Önümüzdeki Fransa örneğinde ise antidemokratik bir karara karşı demokrasinin bekçilerinin sesi hemen yükselebilmiştir. Tecrübeli ve köklü bir demokrasi anlayışının gereği olarak, hükümetin her dediğini herkese kabul ettirmek, meclise onaylatmak yoluna gidilmemiş, insanlara, antidemokratik uygulamalara karşı koyma hak, yetki ve cesareti verilmiştir. Alkışlanması ve fakat sadece alkışlamakla kalınmaması, kanlı canlı örnek teşkil etmesi gereken mesele işte budur.

CHP’de çifte kurultay

Parti içi muhalefet, kurultay toplanması için adım attı. 26 Şubat’ta CHP bir kez daha, kurultaylar partisi unvanına sadık kalarak, olağanüstü kurultaya gidecek. Üstelik bu sefer bir hafta içinde iki kurultay var. 26 Şubat’ta gerçekleştirilecek kurultayın ardından, 1 Mart’ta, 362 delegenin tüzüğün 9 maddesinde değişiklik gündemiyle ikinci bir kurultay toplanacak. 9 Eylül 1995’teki CHP kurultayından itibaren Kemal Kılıçdaroğlu seçilene kadar uygulanan tüzüğe şimdi itiraz edenlere bu acele ne diye sormak lazım... Çünkü zaten antidemokratik olan bu tüzük maddelerinin değiştirilmesi için çalışmalar yürütülüyordu. Bu çalışmalara paralel olarak mahallelerden başlayarak yaşanan bir kongre süreci işlemektedir. Mahallelerden ilçelere, oradan illere ve kurultaya doğru yaşanacak süreçle çok daha farklı sesli, çok daha renkli, dinamik, canlı ve zengin bir yenilenmiş parti yapısıyla birlikte tüzükteki değişiklik planlanmıştı. 6-7 ay sonra yapılacak tüzük kurultayı bunu gerçekleştirecekti. Bunu bile bile sadece “baskın basanındır” zihniyetiyle hareket etmeye çalışmak CHP’nin büyümesini, güçlenmesini engellemekten, partiye itibar kaybettirmekten, parti enerjisini heba etmekten başka ne işe yarayacak, kime hizmet edecektir? Pek masumane iyi niyetli gibi görünen bu çabanın dünün muktedir sahiplerine hizmetten başka bir gaye taşımadığı aşikârdır. Aslında amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir…

Dünün parti içi iktidar sahipleri, bugünün muhalifleri tüzükte daha çok demokrasi istiyor gibi görünse de planlar başka ve bu planlar kamuoyunun da yurttaşların da gözünden kaçmıyor. Aslında planlar da yeni değil. Daha önce SHP-CHP içinde benzerine defalarca rastladığımız türden… Altan Öymen örneğinde de gördüğümüz üzere; o dönemde tüzük kurultayı seçimli kurultaya çevrilmiş ve hizip anlayışı partiyi tekrar ele geçirmişti.

Toplum nezdinde sempati kazanmış, karşılığı olan bir ismin önderliğinde başlayan bu sürecin önünün kesilmeye çalışılması, partinin toplumda karşılığı olmayan insanlar tarafından ele geçirilme çabası, ayak oyunları ve bayat numaralar ne partiye ne de Türk siyasetine bir şey kazandırmayacak, aksine daha önce olduğu gibi zarar verecektir.

22 Mayıs 2010 tarihinde Kılıçdaroğlu’nu seçen kurultay iradesinin yine Kılıçdaroğlu’na destek vereceğine ve sağduyunun galip gelmesiyle partinin bu karabasan anlayıştan kurtulacağına inanıyoruz.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları