Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Evet... Ama Ya İçeride Kalanlar?

17 Mart 2012 Cumartesi

Derin devlet yapılanmalarının içinde yer almak ya da “örgüt üyeliği” şöyle dursun, tüm enerjilerini bu yapıları çözmek, ortaya çıkarmak için kullanan, gerçek anlamda mesleğini toplum yararına icra eden bu isimlerin, gazetecilik yapmakta ısrar etmelerinin bedeli olarak hapishanede, evlerinden, çocuklarından uzakta geçirdikleri 1 yılı aşkın süre tarihe, hukuk adına bir utanç dönemi olarak geçmiştir.

Hapishanedeyken özlemini en çok çektiği şeyi tahliye olduktan sonra ilk iş olarak yapan ve kızının elinden tutarak okula götüren Nedim Şener’in başına gelenlerle ilgili yaptığı şu yorum ise aslında durumun vahametini ortaya koyuyor; “Ben şimdi asıl kızımın ülkeye karşı kırgınlığını gidermeye çalışacağım. Bizler belki içimizdeki kırgınlığı yine görevimizi yaparak giderebiliriz. Ya çocuklarımız?”

Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanması Türkiye’deki ‘özgürlük zafiyeti’nin somut göstergesi olarak simgeleşmişti. Hapishanede geçirdikleri 375 gün ülkenin demokrasisine vurulan 375 bıçak darbesiyle eşdeğerdi. Sonunda tahliye edildiler; ancak bu içeride kalan diğerlerinin unutulmalarına yol açmamalıdır. Tersine, “Evet… Ama yetmez” sözünü dilimize pelesenk etmeli, içeridekileri her gün yeniden hatırlamalı ve hatırlatmalıyız. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyesi, ancak bu şekilde; insan hakları, özgürlükler ve demokrasi tartışmaları sadece iki gazeteci üzerinden değil, ifade özgürlükleri ellerinden alınmak istenen tüm gazeteciler üzerinden yapıldığında, gerçek anlamda olumlu bir etki ve işlev görmüş olacaktır.

Aksi halde, bugün Şener’in 8 yaşındaki kızı ve suçsuz yere içeride tutulan tüm o insanların çocukları, yakınları gibi, yapılan haksızlık ve adaletsizlikler tarafından vicdanları kanatılan bu ülkenin duyarlı insanlarının kızgınlığını, kırgınlığını telafi etmek her geçen günle birlikte zorlaşacaktır. Ve “kinine sahip çıkan bir nesil” işte böylece yetişecektir…

Ahmet Şık’ın tahliye olduktan sonra söylediği gibi belki de gerçek hesap “mahkeme-i kübra”da kesilecektir…

Toplumdaki gazetecileri, basın ve ifade özgürlüğünü politikanın kurbanları haline getirdiğimiz yerde demokrasi ve hukuk devletinden bahsetmek yalan ve ikiyüzlülük çıkmazına saplanmaktan fazlası olamaz.

Zaman, suçun ilacı mı?

Artık sadece Sivas’ta “şenliklere gelen” 35 aydınımızın diri diri yakıldığı bu katliam değil tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alan; bu katliamın faillerinden bazılarının 19 yıl sonra zamanaşımından paçayı kurtarması da iliştirildi o sayfanın yanına. Utançtan bir utanç daha, acıdan bir acı, yangından bir yangın daha çıkartıldı. Adaletsizliğin göz göre göre yaşatıldığı, mağdurların ikinci kez mağdur edildiği bir utanç karinesi daha tutuşturuldu elimize.

Başbakan Erdoğan, kararı öğrendiğinde “Milletimiz, ülkemiz için hayırlı olsun” şeklinde bir yorumda bulundu. 35 günahsız ve topluma çok “hayırlı” olabilecek insanı gözünü kırpmadan yakan, hatta bunu “hayırlara vesile olsun” diye yaptığına inananlardan bir kısmının işledikleri suçun cezasını 19 senedir çekmemeleri bir yana, en sonunda zamanaşımından aklanmaları ve yaptıklarının yanına kâr kalması gibi bir “şer”den nasıl bir “hayır” ummak gerekir, bilemiyoruz…

Bir otelin içinde yakılan 35 kişi, olayın üstünden geçen 19 sene boyunca ülke içinde elini kolunu sallayarak, evlenerek, ehliyet alarak gezmelerine rağmen ne hikmetse bir türlü bulunamayan failler ve neticede zamanaşımına uğrayan insanlık. İnsanlık suçu olup olmadığının tartışılmasına bile mahal verilmemesi gereken bu olayla ilgili suç artık ikiye katlanmıştır. Suçluları ise zaman aşmış, unutmuş, aklamıştır. Peki biz unutabildik mi yaşananları; gözlerimiz, kulaklarımız, yüreklerimiz… Hepsi de sildi mi hafızasından olanları? Yoksa vicdanlarının cesaret edemediğini 19 sene sonra bugün zamana mı yaptırmak istediler.

Yoksa suçu zamanın üzerine yıkıp kendi vicdanlarını aklamak mı?..

Çünkü biliyoruz ki zaman unutmaz, unutan insandır.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları