Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bugün depremi hatırlamak

03 Eylül 2011 Cumartesi

İran sismik olarak çok aktif ülkelerden biridir. Çok büyük bir fay hattı ülkeyi boydan boya sarmıştır. Yani depremsel açıdan İran’la benzer bir kaderi paylaştığımızı söyleyebiliriz.

Bundan iki hafta kadar önce, 17 Ağustos 1999 depremini ve depremde hayatını kaybedenleri bir kez daha gözyaşlarıyla ve yüreklerimiz dağlanarak andık. Depremde yakınlarını kaybedenler, kaybettikleri yakınlarının mermer sütunlarda yazan isimlerinin yanına çiçek bıraktılar. Belediyeler vatandaşlara helva dağıttı. Dualar edildi.

Ancak törensel boyutta yapılan anmaların “depremin öldürmesine” sebep olan insan elli hatalarını bize yeterince hatırlatamadığı kanısındayım. Verilen kayıpların anıldığı törenlerin hüznü, acısı depremden korunmak için gerçek anlamda önlemler alınması gerektiğini hatırlatmaktan çok (ve fakat haklı olarak) yasa boğuyor bizleri. Kaybettiğimiz yakınlarımız, eşimiz, dostumuz, memleketlilerimizin ardından acımız yüreğimize bıçakla işleniyor her 17 Ağustos’ta bir kez daha. Ancak silkinip kendimize gelmeli ve bizleri öldüren bu binaların, çarpık kentleşmenin, insan hayatıyla oynamak pahasına çalma alışkanlığının ve bu katil anlayışın değişmesi için ortalığı ayağa kaldırmalıydık çoktan.

Bunu ne kadar gerçekleştirebildik geçen 12 yıllık süreçte acaba…

İşte bu yüzden 17 Ağustos’ta değil de asrın felaketinin yaşandığı o kara günün hüznünden uzak, gerçeklerin yüzümüze tokat gibi çarpılabileceği günlerden birinde ve bizden farklı bir ülkenin yaşadığı depremi anarak hatırlatmak istedim bazı gerçekleri bir kez daha hepimize.

12 uzun sene geçti, on binlerce kişinin, on binlerce kusurlu inşa edilen yapının kurbanı olarak hayata veda ettiği gecenin üzerinden. Yüz binlercemiz de yaralandı, sakat kaldı. 17 Ağustos depremi, hep orada duran ancak varlığı çıkar ve basiretsizlik perdesi altında kalmış olan bir gerçeği, bir zafiyeti tüm çarpıcılığıyla gözler önüne serdi: Ne başımızı soktuğumuz çatılar ne de yaşadığımız bu şehir güvenli değildi. Üstelik göz göre göre güvenliği kırılmıştı…

12 yıldır ülkenin dört bir yanından deprem haberleri gelmeye devam etti, edecek de; çünkü dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinin üzerinde yer alıyor ülkemiz. Bunu kabul etmeye ve tüm fiziki koşullarımızla toplumsal bilincimizi bu somut duruma bağlı olarak sıfırdan ve sağlam bir zemin üzerinde şekillendirmeye şiddetle ihtiyacımız var.

Üzerinde en çok konuşulan olası Kuzey Marmara depreminden İstanbul dahil çok sayıda kent etkilenecektir. Buna karşılık bugün, ülkedeki yapıların yüzde 90’ından fazlası “kuşkulu” sınıfına girmektedir; yani herhangi bir depremde hasar görme veya yıkılma tehlikesi altındaki yapılar… Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde eski, kırık dökük, yıpranmış binalar hâlâ tam kapasite kullanılıyor. Eski yapıların taşıdığı büyük risk görmezden geliniyor. Türlü proje hataları, eksik, yanlış, kalitesiz malzeme kullanımı, kaçak yapılar ve denetimsizlik… Bugün ülkemizin mimarisini oluşturan yapıların yüzde doksanına “kuşkulu” damgasının vurulmasının gerekçeleri bunlar.

Tecrübeli, eğitimli, ehliyetli insanlar tarafından kitabına, usulüne uygun, doğru projeler işletilseydi; yani her şey yalansız dolansız, çıkarsız, hesapsız, insan hayatına kıymet veren bir bilinçle gerçekleştirilseydi; kaliteli konut ve sağlıklı yaşam alanlarının temel insan hakları arasında yer aldığı anlayışı yerleşmiş olsaydı bu ülke topraklarına, oradan yükselen yapılar da geleceğin aydınlık evlatlarını güvenle barındırabilirdi içlerinde.

Yeniden yapılanma çalışmaları her şeye rağmen sürdürülmeye çalışılıyor elbette. Ancak bu hızla devam ettiğini varsaysak bile sadece İstanbul’un bütünüyle yenilenmesinin 40 yılı bulacağı tahmin ediliyor ki bu kadar zamanımız olmadığı aşikâr. İşte bu nedenle acele etmemiz, ülke çapında yapı denetimini mümkün olduğunca hızlandırmamız, toplumsal bilinçlenmemizi bir an evvel toplumun her kesimine aşılamamız gerekmektedir.

Her şeyden önce sesimizin duyulacağından emin olalım ki yaşadıklarımız ve gelecek nesiller bir kez daha heba olmasın bir göçüğün altında.

sadik.celik.gorus@gmail.com



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları