Sultan’ın Haşhaşistan’ı!

15 Mart 2016 Salı

Sultan hazretleri, Şeyhülislam efendinin düzenlediği “2016 İyilik Ödülleri” töreninde şöyle döktürdü:
“Müslümanları terörist olarak göstermek isteyenlere karşı kendi değerlerimizle mücadele edeceğiz. Onlar, masumları öldürebilir, biz her zaman mazlumların yanında yer alacağız. Bizim medeniyetimizin olduğu yerde DAEŞ (IŞİD) olamaz, Boko Haram olamaz. Bizim medeniyetimizin olduğu yerde PKK olamaz, YPG olamaz!”
Ama ne olur? “Olamaz” dediği örgütlerden biri, konuşmasından birkaç saat sonra Ankara’da, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde yine katliam yaptı. Hükümet, Güneydoğu Anadolu’da her gün gelen şehit haberlerini, İstanbul Sultanahmet’te 11’i Alman turisti olmak üzere 13 kişinin öldürülmesini de umursamaz oldu.
Pazar günü Ankara’da 37 kişi yaşamını yitirdi, 100’ü aşkın yaralı var. Son beş ay içinde Ankara Gar Alanı’nda 102, Merasim Sokak’ta 29 vatandaşımız öldürüldü. Ama Sultan’ın “medeniyetinde” bu olaylar olmazmış… Gel de acı acı gülme…

***

Sultan Ocak 2014’te Feto’cuları şöyle suçlamıştı:
“Tarihte de bunu gördük. Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Devlet, bu sinsi virüslere, sızıntılara asla geçit vermez…”
Sultan’a görse varsa yoksa “Feto terörizmine” saldırmak. Onun dışındakiler umurunda değil… “Haşhaşiler” sözü ile teröristlere Türkiye’de bu tür eylemlerin yolu açılmış oldu.

***

Haşhaşileri anımsayalım… İran’ın Kum kentinde doğan Hasan Sabbah (1032-1124) Alamut devletini kurduğu, yüksekçe bir tepede aynı addaki kalede yaşamıştı.
Hasan Sabbah, sınırlı askeri güce sahip, 167 yıl süren devletini Bağdat halifelerine, Selçuklulara, Haçlılara, Moğollara karşı korumak amacıyla değişik bir savunma yöntemini yaratmıştı.
Seçkin “fedailerden” oluşturduğu vurucu gücüyle, genelde camilerde önemli hedefleri öldürterek, çevrede “psikolojik baskı” yaratıyordu. Örneğin, dönemin ünlülerinden Nizamülmülk, Alparslan, Melik Şah ve Şemsi Tebrizi’yi bu yöntemlerle öldürttüğü de söylenir.
Bir gün Musul-Halep’in Türk valisi El Porsuki, hiçbir kılıcın işleyemeyeceği zırhlı elbisesi içinde Musul Ulu Cami’de korumalarının eşliğinde cuma namazını kılıyordu. Hasan Sabbah’ın “fedaileri” de namaz kılarken bir anda yerlerinden fırlayıp El Porsuki’nin boğazını bıçakla keserek öldürmüşlerdi.
Fedailer kaçabilirlerdi, kaçmadılar! Valinin korumalarınca parçalanmalarını sevinçle bile karşılamışlardı! Hasan Sabbah’ın amacı, etkili bir eylemle yalnızca can almak değil, çevrede korku ve dehşet yaratmaktı. Bu nedenle “fedaileri”, kendilerini “feda” ediyorlardı!
Ünlü İtalyan gezgin Marco Polo, Hasan Sabbah’tan 150 yıl sonra, 1273’te uğradığı Alamut Kalesi ziyaretini de yazmıştır. Marco Polo’ya göre Hasan Sabbah “fedai adaylarını” kaledeki güzel ve gizli bir bahçeye götürüp “cennetin anahtarı sende” derken, güzel kızlar da onlara hizmet ediyor, bir yandan da “haşhaş” bitkisinin kellesinden çıkarılan “afyon sakızından” yutturuyormuş.
Ardından da “haydi cennete” diyerek, beyni afyonla uyutulmuş “fedaisinin” kaleden atlamasını emrediyormuş! Fedailerini “afyonkeş” yapıp onlarda yarattığı “bağımlığı” sürdürerek camilerde de “feda” eylemleri uygulatıyormuş.

***

Böyle bir olay olacağını Ankara’daki ABD Büyükelçiliği 2 gün önceden açıklarken, Türk istihbaratı ve Emniyeti’nden horlama sesleri geliyordu. Ve hâlâ Vezir-i Azam, Dâhiliye Nazırı, Teşkilât-ı Mahsusa Reisi istifa etmiyorlar… Beyler biraz değil; çok, ama çok ayıp olmuyor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları