'Öcalan'a Özgürlük!'

22 Şubat 2013 Cuma

14 yıl önce Güney Afrika’da “Robben Adası’nda” Nelson Rolihlahla Mandela’nın hücresini ziyaret ederken, bugün Türkiye’de yaşanan olayları görür gibi olmuştum!
Bir hukukçu olan zenci Mandela, beyazların
“ırk ayrımı” güden siyasasına karşı öğrenciliğinden beri örgütler içinde yer almıştı. Daima şiddet dışı gösteriler ve tepkilerde öne çıkıyordu. 1961’de bazı kamu hedeflerine bombalı saldırılara karıştığı gerekçesiyle “hükümeti devirme” suçlaması ile 1962’de yaşam boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Dünya basınında başlatılan
“uluslararası lobi kampanyasının” etkisiyle 1990’da özgürlüğüne kavuştu. 1994’te “devlet başkanı” oldu. 1993’te Nobel “Barış Ödülü”, ABD’nin en büyük “Başkanlık Özgürlük Madalyası” ve Rusya’nın da en üstün “Lenin Ödülü” dahil olmak üzere 250 çeşit ödül verildi.

\n

***

\n

Tarihsel bir başka “adaya sürgün cezası” da Fransa’da Napolyon Bonapart’a uygulanmıştı. 300 gün süren cezasını çektiği Akdeniz’deki Elbe Adası’ndan kaçarak yeniden “imparatorluk” tahtına oturdu.
Rahat durmayıp Belçika’ya saldırdıktan sonra İngilizler devreye girince Vaterloo’da yenildi. 100 günlük bu sürenin sonucunda bu kez İngilizlerin sürgüne gönderdikleri Atlantik’teki St. Helena Adası’nda öldü.

\n

***

\n

Bir başka “ada sürgünü” ise Mihail Hristodulu Muskos ya da kısaca Makaryos olarak bilinen Kıbrıslı Ortodoks din adamıdır… 1955’te ada yönetimini elinde bulunduran İngilizlere karşı ayaklanmaları örgütledi. İngilizler 1956’da Makaryos’u Şeyseller’de Mahe Adası’na sürgüne gönderdiler.
Ancak geride bıraktığı silahlı
“Kıbrıslı Savaşçılar Ulusal Örgütü (EOKA) terörü tırmandırdı. Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını amaçlayan “Enosis” ilkesinden vazgeçtiğini söylemesi üzerine Kıbrıs’a dönmemesi koşulu ile serbest bırakıldı. Gittiği Atina’da siyasal etkinliğini sürdürdü. Türklerin de “Taksim” tezinden vazgeçmesi üzerine Kıbrıs’a döndü ve “cumhurbaşkanı” seçildi.
Ancak rahat durmadı… 1963’te EOKA’cıların Türklere karşı terör eylemlerini yönlendirdi. Yunan cuntasının darbesiyle devrilince Malta Adası’na kaçtı ve Türkler adaya çıktı. Malta’dan Londra’ya geçti. Türklerin adayı bölmeleri ve dünya basınında başlatılan
“uluslararası lobi kampanyasının” etkisiyle adaya dönerek güneydeki Rum Yönetimi’nin başına geçti, 1977’de öldü.

\n

***

\n

Kaderin cilvesi bir başka terörist, üstelik 30 bin kişinin katili Abdullah Öcalan da (Apo) yaşam boyu hapis cezasını İmralı Adası’nda sürgün olarak çekiyor.
1984’te kurduğu ve kısa adı PKK olan
“Partiya Karkeren Kurdistan’ın (Kürdistan İşçi Partisi’nin) amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğu-güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın güneybatısında “bağımsız” Kürdistan devletini kurmak değil miydi?
1999’da saklandığı Suriye’den çıkarılınca Kenya’da yakalanarak terörle mücadele eden
“bordo berelilerce” Türkiye’ye getirildi. (Bu görevi yerine getirenler Ergenekon terör örgütü bağlamında Silivri Cezaevi’nde hücredeler!)
Apo hazretleri yargılandı. Yargılamada PKK’yi kurup yönettiğini kabul etti. İdam cezasına çarptırıldı. Ancak AB uyum yasaları gereği ölüm cezası kaldırıldığı için İmralı Adası’nda yaşamboyu bir başka sürgün konumunda…
16 Şubat’ta İngiliz Guardian gazetesinde
“Öcalan İçin Özgürlük” başlıklı “uluslararası lobi kampanyasının” çağrısında Apo hazretlerinin serbest bırakılması girişiminin başlatıldığı dikkati çekti!
Aynı günlerde Türk basınına İmralı Adası’na kimlerin gideceğinin tartışmaları yansıdı. Artık, ne
“çocuk katili Abdullah Öcalan” ne de “Apo” deniliyor. “İmralı” adı Apo ile özdeşleştirilerek neredeyse “Kâbe’ye” dönüştürülüyor!
Her konuya burnunu sokarak padişahlık yolunda ilerleme azmini Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan bu konuda da gösterdi ve “PKK ile kucaklaşanlara izin yok!” dedi. Devletin güvenliğinden sorumlu MİT’in, Apo hazretleri ile ziyarete gidecek kişiler arasında “arabuluculuk” ortamı için çaba içinde olduğu gözleniyor.
Apo hazretlerinin
“BDP eşbaşkanlarının ziyaretlerini” istemesine karşılık Erdoğan’ın “oluru” ile Adalet Bakanlığı “İmralı’ya” gidecek “heyet” üyelerini BDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan olarak belirledi.
Heyet, özgürlüğü için
“uluslararası lobi kampanyası” da başlatılan Apo hazretlerini ziyaret için cumartesi günü adaya gidecek. Tabii bunu üçüncü, dördüncü heyetler de izleyecek. Sonrasında belki de Apo’nun bir kentte cezasını “evde” çekmesinin yolu açılacak… Sonrası mı? Mandela’yı, Napolyon’u, Makaryos’u anımsayın…

\n

***

\n

Dünyaca ünlü tıp insanı Başkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, hastalıktan kıvrandığı Silivri’deki hücresini şöyle tanımlıyor:
“5.8x2.2 m içerisinde yiyorum, içiyorum, yatıyorum, kalkıyorum, duş alıyorum, tuvalet yapıyorum. 15’e 30 santimlik bir yerden bana yemek veriliyor. Her taraf beton ve demir... Bu şartlarda ancak yırtıcı hayvanlar muhafaza edilebilir. Ben bilim adamıyım, hayvan değilim!”

\n

***

\n

Yıllarını terörle mücadeleye vermiş birkaç yüz onurlu Türk subayı ile birlikte “terörist” suçlaması ile yargılanan Silivri’de hücre konuğu eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ mahkemeye bazı tanıkların dinlenmesini önerdi.
Kimlerin? Ardılı olarak görev yapan Orgeneral
Işık Koşaner ve dört kuvvet komutanının... Mahkeme bu tanıkların dinlenmesini reddedince, Başbuğ’un avukatları bu tanıkları Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nın 178. maddesine göre “dinlenmeleri” için duruşmaya kadar getirdiği halde, bu kuralın gereği yine yerine getirilmedi.
Oysa bu dava nasıl başlamıştı? Haham mı, neyin nesi olduğu anlaşılmayan
Tuncay Güney’in ihbarını geçerli kabul etmiş ve baş terörist Apo’nun sağ kolu Şemdin Sakık’ı bile tanık olarak dinlememiş miydi?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları