Denizaltı Arkeolojisi!

24 Haziran 2014 Salı

Dünkü gazetelerde “Türkiye arkeolojisi” konusunda iki köşe yazısını görmek, sayıları on bine yaklaşan genç işsiz arkeoloğu sevindirmiş olmalıdır. Hürriyet gazetesinde Melis Alpan’ın “Türkiye arkeolojisini hak ettiği yere nasıl taşırız?” ve Zaman gazetesinde M. Nedim Hazar’ın “Devr-i asar-ı antika!” yazıları basınımızın bu ciddi soruna eğilmesi açısından sevindiricidir.

***

Gaziantep’te aybaşında düzenlenen “36. Uluslararası Arkeoloji Çalıştayı” doğrultusundaki yazılarımı sürdürüyorum.
Anadolu’yu “Doğu ile Batı arasında bir köprüdür” tanımlaması eksik değil, yanlıştır. Çünkü Anadolu’nun konumu dikkate alındığında kuzeyi ve güneyi dışlanmaktadır.
Kuzeyindeki Karadeniz ve Güneyindeki Akdeniz’deki tarihsel, kültürel ve hatta doğasal olayların göz ardı edilmesi, Anadolu’nun “kavşak” özelliğini dışlar. Deniz bağlantısından söz edince Marmara ve Ege bu kapsamın dışında tutulmaktadır.

***

Denizaltı arkeolojisinin öncüleri Bodrumlu süngercilerdir. 50’li yıllarda batıklardan çıkardıkları amforaların yanı sıra görkemli tunç yapıtları müzelerimize kazandırdılar.
1953’te Bodrum açıklarında 75 m. derinlikte bulunan İÖ 350’li yıllardan, tunçtan bereket tanrıçası Demeter heykeli, İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. İzmir’in ünlü fotoğrafçısı Mustafa Kapkın’ın Aliağa’daki Kyme antik kenti kıyısında bulduğu İÖ 1. yy’dan, tunçtan “Koşucu” heykeli de aynı müzededir.
Sinop’ta denizdeki gelgit iki yıl önce bir Roma lahdini ortaya çıkardı. Aynı yıl Antalya’da Alanya’nın Okçular beldesinin 5-6 m. açığında görkemli bir başka mermer lahitte denizden müzeye taşındı…
Antalya Kemer’de 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı topçusunca batırılan Fransız savaş gemisi turistlerin dalma zevkinde kullanılıyor. Kalkan - Kaş arasında 2. Dünya Savaşı’nda düşen çeşitli yabancı savaş uçaklarının kalıntıları da bir başka ilgi odağıdır.

***

50’li yılların sonlarında Bodrumlu sünger kaptanı Kemal Avcı, Amerikalı dalgıç fotoğrafçı Peter Trockmorton’a batıklarından söz eder! Finike yakınlarında Gelidonya Burnu açıklarındaki batığa birlikte dalarlar.
Trockmorton, Ankara Gordion’u kazan Amerikalı Prof. Dr. Rodney Young’a durumu anlatır. O da yardımcılarından arkeolog George Bass’a batıkla ilgilenme görevini verir. Sonrasında dünyada “denizaltı arkeolojisinin babası” olan Bass gelişmeyi şöyle anlatmıştı:
“Genç bir arkeologdum. Bırakın dalmayı bilmeyi, bu konuda ‘fobim (korkum)’ vardı. 1960’ta Türk Deniz Kuvvetleri’ne başvurup dalmayı öğretmenlerini istedim. Heybeliada’daki tesislerinde dalmayı öğrettiler.
Sonrasında benimle birlikte dalacak genç Türkleri aramaya başladım.”
Arkeoloji ve dalma konularına uzak, ancak aralarında geleceğin denizaltı arkeolojisine kendilerini adayarak uluslararası ün yapan, Cemal Pulak ve Tufan Turanlı da önemli yardımcıları olacaktır.
Bass, Gelidonya batığı buluntularını Bodrum Kalesi’nde yeni kurulmakta olan müzeye taşır. Bu adım, bu müzenin dünyada ilk “denizaltı müzesine” dönüşümünü sağlar. Bass, 1973’te Teksas Üniversitesi’nde “Denizaltı Arkeoloji Enstitüsü’nü” de kurar. Denizaltı arkeologlarının eğitimi ile bilimsel araştırmaların dünyadaki ilk merkezini yaratır. Enstitünün uzantısı olarak Bodrum’da bir merkez oluşturur. Çeşitli batıklara dalınır.
Süngerci Mehmet Çakır 1982’de Kaş - Uluburun’da bulduğu batığı Bass’a bildirir. İÖ 1300’de battığı saptanan bu batıkta 11 yıl süren araştırmaları, önceleri Bass, sonraları Pulak yürütür. Görkemli buluntular, Bodrum Müzesi’nde ziyaretçileri büyülemektedir. 15 m. boyundaki tekne yalnızca buluntuları ile tarihi değil, dönemin ticaretini de aydınlatır.
Mısır Kraliçesi Nefertiti’nin altın mühründen tutun da Kıbrıs’ın bakırı ile Afganistan’ın kalayının birleştirilmesi ile oluşacak “tunç” gerçeğine kadar çeşitli bilimsel sonuçları günümüze taşır.

***

Gaziantep Çalıştayı’nda kıyılarımızdaki arkeolojik kazılarda “deniz” ve “yanardağ” bağlantılı önemli bilgiler de sunuldu.
Yunanistan’ın yaklaşık 200 km güneyinde İÖ 1650 - 1450 yılları arasında patlayan bir volkan, Santorini (Tira da deniliyor) adasının 73 km2’lik alanını sulara gömer. En büyük yıkım Girit Adası’nda yaşanınca “Minos Uygarlığı” da önemli ölçüde yok olur.
İzmir Urla’da Limantepe’de karada yapılan kazıları denizaltına taşıyan Prof. Dr. Hayat Erkanal, burada bulunan volkanik patlamanın izlerinin Santorini ile eşzamanlı olduğunu söyledi.
Benzeri açıklama Limantepe’nin karşısına düşen Menemen’deki Panaztepe’yi kazan Prof. Dr. Armağan Erkanal ile Çeşme’de Bağlararası’nda kazı yapan Dr. Vasıf Şahoğlu’ndan geldi. Avusturyalı arkeolog Dr. Sabina Ladstatter Efes’in eski çağları kazılarında “volkanik küllerin bulunduğunu” söyledi.
Çalıştayın yapıldığı günlerde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi jeoloji profesörü Doğan Perinçek, Gökçeada’da günümüzden yaklaşık 4700 yıl ve Santorini volkanından da bin yıl önce 6.5 ölçeğindeki bir depremin yörede görkemli bir tsunami yarattığını açıkladı.

***

Profesör Bass, bir konuşmasında şöyle demişti: “İnsanoğlunun tekne yapımı 5 bin yıl öncesine gider. Deniz ulaşımında kullanılan yelkenli ve dümenli teknelerin varlığı dikkate alınacak olursa, her yıl Anadolu’yu çevreleyen denizlerde bir batık yaşansa, bu kıyılarda en azından 5 bin batık olabilir.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaray kazılarında “çanak çömlekle” uğraştıkları için eleştirdiği arkeologlar, kırk kadar batık teknenin dışında, denizcilik tarihini değiştiren 8.400 yıllık iki tahta kürek de buldular.
Bu durumda Profesör Bass’ın deyişini artık “En azından 8400 batık olmalıdır” diye değiştirebiliriz. Peki denizaltı arkeoloji kazılarını yapacak arkeologların yetişmesi için Kültür Bakanlığı ile YÖK acaba kılını kıpırdatıyorlar mı? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları