Aziz Nesin’in ‘Doğu Kapısı’!

12 Temmuz 2016 Salı

Büyük usta Aziz Nesin, geçen salı ölümünün 21. yıldönümünde anıldı. Ben de büyük ustayı, ileri görüşlü bir öyküsünden esinlenerek anacağım!
Nesin, “Büyüklere Masallar” kitabında anlatmaya şöyle başlar:
“Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, sıçan berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Bekri Mustafa’nın Şeyhülislam, İncili Çavuş’un Kazasker, Karagöz’ün Sadrazam olduğu bir memlekette bir padişah varmış. Bu padişahın egemenliği altındaki memleket, sanki orada demokrasi güneşi doğmuş, toprağında hürriyet ağacı yeşermiş gibi, güllük gülistanlıkmış. İnsanların, hiç ama hiç dertleri yokmuş!”
Ama bir gün halkı mutlu bu ülkede; yılanlar, çıyanlar, çakallar, çeşitli haşereler çoğalmaya başlamış! Ne kadar mücadele edilirse edilsin, bu yaratıkların tüm ülkeye yayılışı önlenemiyormuş...
Ülke ileri gelenleri ne yapacaklarını şaşırmışlar! Bir “Ulu” insanın varlığı anımsanmış. Ülkeyi, kurtarsa kurtarsa onun kurtaracağını algılamışlar. Ulu, insanların isteklerini kabul ederek başa geçmiş...
İlk talimatı “Doğu kapısını kapatın!” olmuş. Güç bela doğu kapısı kapatılınca, bu yaratıkların ülkeye girişleri önlenmiş. Yaratıkların daha da çoğalmaları önlenince, içeridekilerle mücadele kolaylaşmış. Ülke, eski mutlu yaşamına dönmüş.
Aradan uzun bir süre geçmiş. Ülkenin ileri gelenlerinden bazıları ötekilerin önüne geçme sevdasına kapılmışlar. “Doğu kapısını azıcık aralarsak, gelenler bize oy verir, biz de seçimi kazanır, başa geçeriz...” hevesine kapılmışlar.
Doğudan gelen yılanlar, çıyanlar, çakallar oylarını “kapıyı aralayanlara” vermişler. Bir sonraki seçimde ötekiler de “Bu sefer, doğu kapısını biz biraz daha fazla aralayalım. Yeni gelenlerin oyları ile seçimi biz kazanırız” demişler.
Gerçekten, bu kez doğudan yeni gelenlerin oyları ile seçimi kazanmışlar. O günden sonra seçimi kazanmak isteyen herkes, kapıyı kendine göre aralamış, sonuçta ülke “Ulu’nun” müdahalesinden önceki duruma dönmüş!
Buradaki “Ulu”; her halde Mustafa Kemal Atatürk’ü, “doğu” Müslüman ülkeleri, kapı ise “laiklik ilkesini” simgeliyor olmalıydı...

***

Demokrat Parti’nin kurucularından Adnan Menderes, iktidara geldiği il gün resmi dili Türkçe olan ülkede, ezanı Arapça okutarak kapıyı araladı, 10 yıl iktidarda kaldı. Sonrasında Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan “doğu kapısını” açtıkça açtılar.
Şimdilerde yüksek eğitim diplomasının varlığı tartışılan, İmam Hatipli Sultan, her gün kapıyı ardına kadar açma yolunda adım adım ilerliyor. Avrupa’nın almadığı, Türkiye’deki 3 milyon Suriyeliyi “Türk vatandaşı” yapacağını açıkladı.
“Biz almayalım da İngiltere’ye mi gitsinler?” dedi ve ekledi: “Çadır kentlerden kurtarıp TOKİ’lere yerleştireceğiz...” İngiltere’ye gittiler de, İngilizler göçmenleri aldı mı? Türk vatandaşları gecekondularda yaşarken, Suriyeliye TOKİ evi nasıl verilir? 6 milyon Türk işsiz iken bu göçmenler nedeniyle, işsizler ordusu büyümeyecek mi?
Kilis’in nüfusu 128 bin, ama kentteki Suriyeli sayısı 129 bin... Şanlıurfa’da 5 Türk ve 1 Suriyeli yaşıyor... İstanbul’daki 394 bin Suriyelinin sayısı Fatih’teki yerli nüfusu aştı. Sokaklarında Arapça yazılardan geçilmez olunca, IŞİD teröristleri orada yuvalanmaya başlayınca, kadim Fatihliler başka semtlere göçe yönelmediler mi? “Dağdan geldi, bağdakini kovdu!” atasözü gerçekleşmedi mi?
Yapılan kamuoyu araştırmalarında, hatta AKP’li seçmenler de dahil olmak üzere, halkın yüzde 73’ü “göçmenler dönsünler” demedi mi? Şeker Bayramı’nı kutlamak için binlerce göçmen Cilvegözü sınır kapısından geçerek Suriye’ye gitmedi mi? Demek ki dönebiliyorlarmış!
Ama Sultan “Doğu Kapısını” daha da aralayıp “başkan olma” hevesiyle büyük usta Aziz Nesin’in ileri görüşünü doğrulamıyor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları