Orhan Erinç
Orhan Erinç oerinc@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Nereden Nereye...

27 Mart 2014 Perşembe

AKP’nin kullandıklarını ya da yararlandıklarını koruma yaklaşımı, 17 Aralık sonrasında kendisini koruma zorunluluğuna dönüştü.
Bütün açık hava toplantılarında bu zorunluluğun seçkin(!) örneklerini izliyoruz.
İşin kötüsü, Başbakan “gündem belirleme” özelliğini de yitirmiş durumda. Gündem belirleme gayretine yönelik eleştirilere “Gündemi belirlemeyeceksem Başbakanlıkta işim ne” gibisinden verdiği yanıtın da altında kalmış olduğu görülüyor.
Kendini koruma çaresizliği sosyal medyaya getirilen toptan yasakla tavan yapmış durumda.
Oysa eskiden öyle miydi?

***

AKP’nin yandaş ve Cemaatçi medyayı birlikte koruma altına alma girişiminin altından çok sular aktı.
Ergenekon ve Balyoz davaları daha soruşturma aşamasındayken bırakın iddiaları, şüphelilerin özel yaşamlarına ilişkin konuşma tutanakları bile ortalıkta uçuşmaya başladı.
Soruşturmanın gizliliğini bozma ve adil (!) yargıyı etkilemeye teşebbüs suçlarından 10 bine yakın soruşturma açıldı. Açılan davaların sayısını ise AKP’li Kuzu, kısa bir süre önce 4 bin olarak açıkladı.
Görüldü ki yandaş ve Cemaatçi medyada hapse girmeyen gazeteci kalmayacak. Hepsini milletvekili yapma olanağı da yok.
Hemen 6352 sayılı yasa devreye sokularak “basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezalar” erteleniverdi.

***

“Kumpas” olduğu açıklanan Silivri ve İzmir davalarında işler sarpa sarınca 2007 yılında “Tanık Koruma Yasası” çıkarıldı. Aralarında ipten kazıktan kurtulanlar da bulunan ve kimileri aynı davaların sanığı olan gizli tanıklar yaratmanın önü açıldı. Yasa, isteneni söyleyen gizli tanıkları koruma altına alıverdi.

***

Koruma sırası “kumpas” kapsamındaki davalara bakan savcı ve yargıçlara gelmişti.
Önce İlhan Selçuk’un, ardından da Prof. Dr. Haberal’ın açtığı davalar kazanılınca, görüldü ki bu yargıç ve savcıların aylıkları, ödeyecekleri tazminata yetmeyecek. 6110 sayılı yasayla bu gibilere açılacak tazminat davalarının kişiye değil devlete açılması kuralı getirildi.
Ama koruma, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sonrasında kaldırılıverdi. Bu durum bile iktidarın yasa yapma yaklaşımının kökenini ortaya koyuyordu.

***

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade vermeye çağrılması Başbakan’ı çok kızdıran bir gelişmeydi. Hemen o çağrının da önü bir gecede çıkarılan yasa ile kesildi. Fidan ve dolayısıyla MİT çalışanları korumaya alındı.

***

Aynı yöntem, internete bir dizi yasak getiren ve mahkeme kararı olmasa bile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) başkanına kapatma yetkisi veren yasa için de uygulandı.
TİB Başkanı da yargı konusunda koruma altına alındı.

***

Yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvet soruşturmalarında mal varlıklarına el koyma koşulları da ağırlaştırıldı ve bir tür zorunlu bilirkişilik yaratıldı.

***

Özellikle kuraldışı atama ve imar durumu belirleme ve satış sırasındaki idari yargı kararlarını uygulamayanların koruma altına alınması da unutulmadı. 6526 sayılı yasanın 18’inci maddesiyle mahkeme kararını uygulamayanlara açılacak tazminat davalarının da ancak ilgili idare aleyhine açılmasına izin verildi.

***

Koruma altına alınan başka kamu görevlisi ve şüpheli sanık var mı, doğrusu bilmiyorum...
Ama vardığımız nokta şöyle:
Kendisi muhtacı himmet bir dede
Nerde kalmış gayrıya himmet ede.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları