Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sırat köprüsünde gezinen ülke! Ruslarla savaşır mıyız?

20 Şubat 2020 Perşembe

Yıldırım hızıyla gelişen olaylar karşısında şaşkına dönüyoruz... Ve ülkemizin başkomutanı, Saray’ın egemeni, her konuda tek yetkili ve hâkimi Cumhurbaşkanı “Her operasyon gibi bir gece ansızın gelebiliriz diyoruz. İdlib’i bırakmayacağız. İdlib harekâtı an meselesidir” dedi. Ortalık alevlendi! Belki siz bu yazıyı okurken İdlib’de Mehmetçiklerimiz ölüm kalım savaşına girmiş bile olabilirler. Bilmiyoruz.

İki seçenek var hâlâ: Birincisi blöf, yani Rusya ile iki gün süren toplantılardan bir sonuç alınamaması üzerine, Erdoğan, geçen hafta yaptığı açıklamaya uygun olarak, Suriye Ordusu’nu (ve Rus desteklerini) İdlib eyaleti sınırlarının ötesine atmak için ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor. Bu birkaç gün kazandırabilir RTE’ye; Ruslar RTE’yi şimdilik durdurmak için yeni bir elma şekeri önerirler mi, böylece RTE’ye de operasyonu yapmamak için bir bahane sunarlar mı?

Fakat Kremlin hemen tepki verdi, RTE’nin harekât an meselesidir açıklamasını en kötü senaryo olarak nitelendirdi.

Moskova’nın bu açıklaması, Rusların karşı kararlılık göstergesi ve “en kötü senaryoyu sen seçtin, karar tercih senin” şeklinde yorumlanabilir.

Şam ve Moskova geri adım atar mı?

Cumhurbaşkanı’nın daha önce de iki açıklaması olmuştu, operasyonu, “askeri gözetleme kulelerimize bir daha saldırı olursa” şartına bağlı bağlamıştı. Bunu bekler mi şimdi?

Şu da vardı: “Şubat sonuna kadar İdlib sınırlarının dışına çıktı çıktı, yoksa biz çıkartırız...”... Bugün ise henüz ayın 19’u, bu kez her an gelebiliriz, diyor. Erdoğan’ın bu son sözleri, Moskova’daki görüşmelerin sonuçsuz kalması üzerine yaptığı açık.

Ama Moskova ve Şam, İdlib sınırları ötesine çıkın önerisini Erdoğan’ın yerine gelmeyecek düşü olarak değerlendirdiklerini görüyoruz. Çünkü Suriye kentlerini, topraklarını teröristlerden temizlemekte epey yol aldılar. Halep’i de bütünüyle kurtardılar, M-5 karayolu Rus polisinin denetiminde... En az 6 gözetleme kulesi Şam ordusunun geri aldığı topraklarda kaldı.

Suriye ve Rusya geri adım atar mı, sanmıyorum. İdlib kentini alacaklar. Türkiye’ye de anlaşılan sınıra 10-15 km’lik bölgede mültecilerin yerleştirilmesi olasılığını bırakıyorlar.

Ruslarla savaşır mıyız?

Erdoğan’ın “ansızın gelebiliriz” uyarısının, Ruslarla savaşırız önermesini de içerdiği açık.

Ankara’nın, Suriye Ordusu’nu “İdlib’den dışarı süpürme” amaçlı doğrudan bir saldırıya geçeceğini düşünmeli miyiz? Bu zayıf bir olasılık. Ama RTE’nin Suriye Ordusu’nun İdlib kentini ve geri kalan kısımlarını almasını engelleyecek önemli bir askeri güç yığınağı ile yetineceğini varsaymalıyız.

Bu şüphesiz ki orduların karşı karşıya gelmesidir.

Türkiye’nin bu durumda HTŞ çatısı altındaki teröristlerin de açıkça koruyucusu pozisyonuna itileceği veya resmen bu pozisyonu üstleneceği ortada. Türkiye bir “işgalci” pozisyonuna iteklenecektir. Orada neyi koruyoruz sorusunun yanıtı yoktur... Göç edenler bir bahane olarak kullanılmaktadır. Çünkü esas mesele buysa, Şam ile en kolay halledilecek konu budur. Ama Ankara’nın buna yanaşmaması, bunun bir bahane olduğunu gösteriyor.

Göç bir bahane

O zaman, üç yazıdır gündeme getirdiğim Yeni Türkiye projesi kapsamı içinde durumu değerlendirebiliriz ancak.

Bir çatışma olur ve genişlerse, Rusların devre dışı kalacağını düşünmemek gerekir.

Biliyoruz ki Türkiye, Suriye hava sahasında uçamıyor. Hava üstünlüğü karşı tarafta.

Fakat umulmadık bir şekilde çatışma olur ve genişlerse, hava kuvvetleri savaşına dönüşür iş. Bu noktaya varacağını hiç sanmıyorum, en kötü olasılığa işaret ediyorum.

Rusların ve Şam’ın, S-400 aldı diye, Suriye’nin İdlib eyaletini Türkiye’ye bırakabileceğini düşünen varsa, bilemem. Ama Ankara’da bunun hesaplarını yapan politikadan anlamayan bir sürü danışman ve hatta sivil giyinmiş asker var anlaşılan.

Kim kaybeder?

Ruslar değil, biz... Rusya’dan gelen milyonlarca turist, tarım ürünlerimiz için büyük bir Rusya pazarı... milyarlarca dolarlık ihaleler alan inşaatçılar...

Mesele bu mu diyeceksiniz, şüphesiz ki öncelikle insanımız, askerlerimiz, ekonomimiz, daha büyük dipler ve daha büyük bağımlılıklar...

NATO İdlib konusunda tarafsız. NATO’nun doğrudan meselesi değil, Türkiye’nin yarattığı bir sorun olarak görüyorlar.

ABD, asla askeri olarak bulaşmaz.

Ama kışkırtıcılığı elinden bırakmaz. Zayıf düşmüş bir Türkiye için pusuya yatar.

Bakıyorum çevreden yürü diyen yazar çizer türedi... Ankara’yı aklıselime çağıracaklarına, ülkeyi yurdu insanı düşüneceklerine.

Yurtsever olacaklarına!

Not: Yaşadığımız hukuk ve yargı garabetine giremedim. Fakat ülkede yargının tamamen iktidar bağımlısı olduğunu belgeleyen net bir olay daha yaşadık... Yargı vicdanını siyaset ezip geçti.. Yazık bu ülkeye!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları