Hukuk cinayetleri kanlı mı kansız mı?

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Bir ilk daha yaşadık. Bir mahkeme, resmen yapılması kararlaştırılan MHP kongresinin polis zoruyla durdurulması, gerçekleştirilmesinin engellenmesi için Adalet Bakanlığı’na başvuruyor! Yani mahkeme zorbalığa çağrı yapıyor.
MHP Kongresi’nin yapılıp yapılmaması üzerinde durmuyorum. Mesele hukuk çerçevesinde yasalara uygun olarak karara bağlansa hiçbir sorun yok.
Ayrıca parti tüzüğüne uygun olarak çoğunluk sağlanıyor ve yasal zeminde kongre çağrısı yapılıyor. Parti başkanı kongreye izin vermeyeceğim, mahkemeye kadar yolunuz var, diyor.
Ankara’da konuyla ilgili sorumlu mahkeme hukuka uygun karar veriyor ve kongrenin toplanması için üstelik bir kayyım atıyor.
İlgisiz ve kıyıda köşede ilçe mahkemeleri bu kararı iptal ediyor.
Sorun Yargıtay’a taşınıyor.
Neyse, bir mahkeme savaşı sürüyor. Dikkat edin hukuk savaşı demiyorum, mahkemeler savaşı!
Sonuç şu: Bir başka mahkeme kongrenin yapılmasının önlenmesi için Adalet Bakanlığı’na başvuruyor!
Tabii ki Adalet Bakanlığı da topu İçişleri’ne havale ediyor.. polisler...
TOMA’lar...
Zorbalığa bakın!

Hukuk: ateşli silah!
Bir mahkemenin böyle bir karar alması ve bakanlığa başvurması neyi göstermekte? Bizi ilgilendiren konu bu.
Hukuk bir silah, bir ateşli silah, bir zorbalık aracı...
Bir siyasi sonuç üretme mekanizması...
Kimin elinde? Tabii ki iktidarın.
İktidar, en büyük kankası bir yönetimi, partinin başında tutmak istiyor.
Yasal mı yasadışı mı orada duruyor olmasının hiç önemi yok.
Derhal elindeki hukuk araçlarını devreye sokuyor ve kankasının emrine veriyor.
Dünkü manzaralara tanıklık ediyoruz.
Doğranmış bir adalet. Doğranmış bir hukuk ve yargı...

Yargı üzerinde 3 yönlendirme
İktidar ve Reis’i, bütün dönüşümlerini, bütün siyasi hedeflerine yönelik tasarımlarını yargı eliyle gerçekleştiriyor...
Üç yol uyguluyor:
İlki, yasayı, anayasayı, yargıyı, hukuku takmamak. Yokmuş gibi davranmak. Nasılsa hakkında dava açabilecek bir merci bulunmuyor.
İkincisi, adalet mekanizmasının tepesini, yargının ana noktalarını tamamen iktidar siyasetine uygun olarak biçimlendirmek. Adamlarını oralara atamak.
Üçüncüsü, yasayı eğip bükmek. Yargıyı, vereceği kararların, iktidarın isteği yönde gerçekleşmesi için yönlendirmek, talimat vermek.
Bu üç yolla, darbesini gerçekleştiriyor.

Kanlı mı kansız mı?
İktidar ve yardakçılarının kan üzerinde yaptıkları iğrenç demagojiler ve saldırılar, bize şunu dedirtiyor. Hoş geldin Cemaat iktidarı! Bunu ayrıca yazacağım. Dün Cemaatin aldığı kararların şakşakçısı kara kalemler, bugün de aynı kara yöntemlerin uygulayıcıları... Kullanışlılık budur. Her dönem ve her şekilde.
Türkiye’yi kan gölüne çevirmiş bir iktidar var... Bugünkü PKK’nin kanlı terör ve cinayetlerinin tüm hazırlık aşamalarını seyretmiş bir iktidar, şimdi aslan Mehmetçiklerin patır patır yıkılmasının suçlusu. Bağımsız bir mahkeme olsa yakalarına yapışacak, ama yok.
Anayasayı, yasaları iğdiş etmek de hukuk cinayeti değil mi? Adam öldürmüşsün, sevmediğin insanları, gazetecileri içeri tıkmak için elinden geleni yapmışsın... Bunlar cinayete eşdeğer değil mi? Bunlar dolaylı kan dökme pratikleri...

TARİHİN DOĞRU ZAMANINDA DOĞRU YERDE
Bazı yazarlar çok sık kullanır oldu, sanırım ikinci kez okuyorum “Doğru zamanda, doğru yerde” olmanın erdemliliği üzerine yazılıp çiziliyor. “Hah, işte şimdi müthiş rahatım, çünkü tarihin doğru safındayım...”
Tarihin doğru zamanı ve doğru yeri neresidir?
Mesela düne, 5 yıl kadar önceye bakarsak, o zaman Davutoğlu’nun Suriye politikasının safında olmak ve Davutoğlu’nu müthiş politikacı olarak nitelendirip sevmek, “tarihin doğru yerinde” olmakla eşdeğerdi! 14 yıllık iktidar sürecinde, daha pek çok “doğru yerde” olanlara bakıyorum, bugün de “doğru yerde” bulunuyorlar!
Komik mi, trajikomik mi?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları