Olaylar Ve Görüşler

Zeytin - Salih ÖZBARAN

09 Mart 2022 Çarşamba

2022 yılının mart ayı başları: Dünya, Rusya liderinin Ukrayna topraklarına diktiği gözü, yapılan bombalamaları, atılan füzeleri, yitirilen can kayıplarını konuşuyor. İmparatorlukların tarihini unutmuş sanki Putin; emperyal genişlemelerin neden olduğu korkunç sefaleti, insanlık dramını, uygarlık katliamını, doğadaki yıkımları bilmiyormuş gibi. O günlerde bir bomba da ülkemizde zeytinlikler cennetine pimi çekilmiş olarak yerleştiriliverdi tek adam yönetimindeki emir kulları ve menfaat taburları tarafından. Bu bomba yerli ve milli! Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş ve Cumhuriyet olarak emanet edilmiş güzel Türkiye’nin Ege Bölgesi’ndeki zeytin ağaçlarına göz dikmiş -Demokles’in kılıcı gibi- beklemekte TBMM’de. Güya elektrik enerjisi takviyesi için, ama “Zeytinime dokunma” haykırışlarını duymazlıktan gelerek “ölmez ağaçlar”ın can damarlarına şırınga edilmek isteniyor; maden ocakları uğruna, akıl tutulmasıyla, körelmiş vicdanlarla.

Zeytin, tarihçilikte bir uygarlık simgesi. Onun kutsallığına hiç bu kadar kudurganlıkla göz dikilmemişti; tarihine bu denli leke sürülmemişti ve insanlığa sağlık bahşeden bir ağaç türüne karşı baltalar bu kadar bilenmemişti menfaat oligarşisi tarafından!  Haykırmak gerekiyor yeniden ve yeniden: İnsafın oralarda namı yok mu? Dindar geçinmek bu kadar ucuz mu? Artı para hırsı, insanın gözünü doğa kıyımı için kör eder mi?

BİR ANI

1940’lı-1950’li yıllarda, Manisa’nın Kasaba’sındaki 1.5 dönümlük bağımızın içinde serpilmiş, yaşlarını bilemediğim 10-15 kadar zeytin ağacı geldi gözlerimin önüne. Zeytinciliğin ne tarihini ve Akdeniz dünyasındakini yayılımını biliyordum ne de toplumlar için yaşamsal değerini. Ama, zeytinyağı fabrikasından evimize gelen 4-5 teneke kadar zeytinyağı ve küplerde sakladığımız yeşil kırma ve çuval içinde olgunlaştırdığımız siyah zeytin bizi neredeyse bir yıl idare ederdi. Zeytinin kıt olduğu zamanlarda yıllık iki tenekeye kadar düşen mutfağın bu bereket ve şifa kaynağının eksikliği bizi düşündürürdü; (verimsiz geçen yıllarda bağımızdan sarı altınımız kuru üzüm üretiminin sınırlı kalmasının düşündürdüğü gibi). Yıllar, onyıllar geçti o günlerden bu yana. Doğanın, tabiatın, tarumar edildiği en azılı yıllarla karşı karşıya kaldığımız meşum, acımadan yoksun, sömürücü zamanlara tanık olmaya başladık. Yurt çapında yeşili, ağacı, -özetle ve bilimsel bir dille söylemem gerekirse- ekosistemi hedef alan ruhsat sahiplerinin tahribatını soruna duyarlı medyadan öğrendik. Kasaba’mın yaslandığı Çaldağı’nda maden aranması için İngilizlere verilen ruhsat sonucu, daha doğrusu rant için 200 binin üstünde olgun ağacın kesilmesiyle nikel çıkarılması, çoraklaştırılan güzeller güzeli doğa parçasının yediği darbeye hüzünle bakma talihsizliğini yaşadım. Ve yurt çapında girişilen ve tarihçiliğimde öğrendiğim “iltizam” yönteminin yağmacılığını izlemek zorunda kaldım.

TOPRAĞA BAĞLILIK YEMİNİ

Bakalım, sadece bir yönetmelik değişikliğiyle kıyıma devam etmek isteyenler, pişirip pişirip getirdikleri taleplerinden vazgeçecekler mi, fermanlarını geri çekecekler mi? Yoksa... Yoksa, ülkenin yüz yüze geldiği doğa tahribatı karşısında, atalarımızdan yadigâr “himâye-i eşcar” (ağaçları koruma) aşkıyla 1938 tarihinde İzmir Halkevi’nde yapılan İzmir İncir ve Üzüm Satış Kooperatifleri Birliği’nden çekilen
telgrafla Atatürk’e ve toprağa bağlılıklarını hatırlarından çıkarmamak ve gereğini yapmak için ant içecekler mi?:

“Genel kurulun alkışlar içinde müttefikan [eksiksiz] verdiği karara imtisalen [bağlılıkla] ortak kooperatiflerimizin ve kooperatiflerimizi kuran toprak çocuklarının ebedi bağlılığı ile hudutsuz minnet ve şükran hislerini bir daha arza müsaadelerini istirham ediyorum” (Hazırlayan Zeki Arıkan, Tariş Tarihi, İzmir 1993, s. 182).

YETMİŞİNDE BİLE...

Homeros’un “altın sıvı”, Cevat Şakir’in “eritilmiş güneş”, Eren Akçiçek’in “sağlık dostu ve fonksiyonel gıda” olarak tanımladığı, Asaf Koçman’ın bitkiler içinde en mütevazı koşullarla yetiştiğini söylediği zeytin için Nâzım’ın şiirinden iki satırla bitireyim yazımı:

“Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamı,

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin.”

SALİH ÖZBARAN

EMEKLİ TARİH PROFESÖRÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları