Olaylar Ve Görüşler

Zafer ve boğazlarımız - Av. Hüseyin ÖZBEK

18 Mart 2022 Cuma

Osmanlı İmparatorluğu’nun enerji zengini coğrafyası, Birinci Dünya Savaşı’nın hem nedeni hem de galip çıkacak tarafın ödülüydü. Bu nedenle, Osmanlı’nın yakında kopacak kıyametin dışında kalması olanaksızdı. Nitekim Osmanlı yönetiminin, İngiltere ve Çarlık Rusyası ile ittifak arayışları sonuç vermeyecek, çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanacaktır! Osmanlı’nın son çare olarak Almanya ile ittifakı keyfi bir tercih olmaktan öte bir tür mecburiyetti.

İtilaf Devletleri arasındaki uzun görüşmelerden sonra Osmanlı mirasından düşecek paylar aşağı yukarı belli olmuştu. Aslan payı hiç kuşkusuz İngilizlerin olacaktı. Fransa’nın payına düşecek Suriye ve Lübnan dışındaki bütün Arap coğrafyası Birleşik Krallık’ın sömürgeler zincirine katılacaktı. Rusya, yüzyıllardır rüyasını gördüğü İstanbul ve Türk boğazları vaadiyle ikna edilecekti.

BATI’NIN ORTAK SEMBOLLERİ

Osmanlı, İtilaf Devletleri için kolay lokma olacaktı. Daha iki yıl önce Balkan devletçikleri karşısında perişan olan Türk ordusunun İtilaf Devletleri’ne karşı direnmesi olanaksızdı. Çanakkale’ye şöyle bir yüklenivermekle Türk boğazının kilidi kırılacak, İstanbul yolu İtilaf Devletleri donanmasına ardına kadar açılıverecekti! Başkenti düşecek Osmanlı daha savaşın başında saf dışı kalacak, Almanya karşısında art arda yenilgiler alan Çarlık Rusyası’nın erzak ve silah ihtiyacı Karadeniz üzerinden karşılanacaktı. Türklere karşı kazanılacak büyük zaferin maliyeti  de son derece düşük olacaktı!

Antik dönemde, stratejik konumu nedeniyle Anadolu’nun kilidi sayılan, Troya, Agamemnon’un komuta ettiği Yunan site devletlerinin birleşik ordusu tarafından kuşatılmıştı. Troya’nın ele geçirilmesi, emperyal bilinç inşasında, Doğu’ya karşı Batı’nın karşı konulamaz üstünlüğü algısının mitolojik çıkış noktasıdır. Bu nedenle Yunan/Agamemnon/Makedonyalı İskender’in bölgesel imajlarının zamanla niçin bütün batı dünyasının ortak sembollerine dönüştüğü üzerinde düşünülmelidir.

DÖNÜM NOKTASI

18 Mart 1915 saat 10.30’da İtilaf Devletleri donanmasının Çanakkale Boğazı’ndan Birleşik Krallık’ın Agamemnon zırhlısı rehberliğinde giriş yapmaya başlaması Batı’nın yukarıdaki tarih algısıyla ilgilidir.18 Mart sabahı İtilaf Devletleri donanmasının, ikinci Troya zaferi rüyasıyla başlayan girişimi çok geçmeden kâbusa dönüşecektir. Üzerlerine saatlerdir ölüm kusan zırhlıların atış menziline girmesini sabırla bekleyen Mehmetlerin zamanı  nihayet gelmiştir. Mehmetlerin boğazın iki yakasından salladığı mermiler düşman zırhlılarının güvertesinde, bordasında patlamakta, kimini boğazın serin sularına gönderirken kimini de ağır hasara uğratmaktadır.

Çanakkale’yi neredeyse bir iki çatapattan sonra tören geçişi olarak düşünen İtilaf Devletleri donanmasının büsbütün yok olmaması için boğazı boşaltıp Ege’ye açılmaktan başka çare kalmamıştır. 18 Mart, Çanakkale’nin denizden geçilmesinin olanaksız olduğunu göstermiştir. İtilaf Devletleri bu kez, Türkleri mevzilerinden söküp boğaz yolunu açmak için kara muharebelerine yönelecektir. Bu amaçla 25 Nisan 1915’te başlayan Gelibolu çıkartması da sonuç vermeyecek, kaderin adamı Yarbay Mustafa Kemal Bey’in taarruzu değil ölmeyi emrettiği Mehmetlerin süngüsü karşısında çaresiz kalacaklardır.

Çanakkale Zaferi, bağlaşıkların bütün planlarını altüst edecek, savaşın dört yıl daha uzamasına, İtilaf Devletleri ekonomilerinin bozulmasına, askeri kayıplarının beklenenin çok ötesinde artmasına, savaşın maliyetinin yükselmesine, mazlum milletler nezdindeki yenilmezlik algılarının ortadan kalkmasına yol açması açısından tarihi bir dönüm noktasıdır. Yine Türk ordusunun özgüveninin yerine gelmesi, Balkan bozgunuyla halk nazarında örselenen itibarının  fazlasıyla telafi edilmesi, Mustafa Kemal’in kamuoyunda Anafartalar Kahramanı olarak tanınması ve diğer yönlerden ileride verilecek Kurtuluş Savaşı’nın bireysel ve toplumsal algısının/bilincinin inşası açısından da dönüm noktasıdır.

GELECEK PLANLANMALI

Hiç kuşkusuz, Çanakkale deniz ve kara savaşlarından bugün için de alınacak dersler vardır. Ülke güvenliği ve savunması açısından denizlerin stratejik önemi, deniz suyollarının, deniz geçişlerinin ticari ve askeri yönlerden sağladığı avantajların anlaşılması yönlerinden, aradan geçen 107 yılda yaşananlar da göz önüne alınarak gelecek planlaması yapılmalıdır.

Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle İtilaf Devletleri arasındaki silah bırakışması (Mondros Mütarekesi - 30 Ekim 1918) görüşmelerinin Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda demirli  Agamemnon zırhlısında yapılması ve imzalanması sizce bir tesadüf müdür? Yoksa Troya’nın ikinci tekrarı ve 18 Mart 1915 yenilgisinin, Agamemnon üzerinden intikamı mıdır dersiniz?

Emperyalizmin Troya seferleri asla bitmeyecektir. Emperyalist Batı’nın, mazlum milletlere yönelik olası Troya seferlerine karşı bireysel ve toplumsal bilincin diri tutulması, geçmişi reddetmeyip dersler alan devlet hafızası ve aklıyla ilgili bir konudur. Yeni Troya seferlerinin, yeni Agamennon’ların hedefi  ve kurbanı olmamak tarihle harmanlanmış milli duyarlılığı yitirmemekten geçiyor. Lozan ve Montrö gibi uluslararası hukuk açısından Türkiye’nin güvenlik sigortasının, muhataplar açısından caydırıcı ve sınırlayıcı hukuk kalkanlarının hayati önemini kavrayabilmek için de hiç kuşkusuz devlet aklı gerekiyor!

AV. HÜSEYİN ÖZBEK

ESKİ TBB BAŞKAN YARDIMCISI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları