Olaylar Ve Görüşler

TL’nin değer kaybı, yoksulluk ve ekonomi - Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

01 Aralık 2021 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Kasım 2021 günü yaptığı bir konuşmada uygulanan faiz politikası hakkında “Biz yüksek faize halkımızı da çiftçimizi de ezdirmeyeceğiz. Bu faizler düşecek. Ekonomi programından geri dönmeyeceğiz” diyerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’na göre bu konuda bağımsız karar vermesi gereken bankanın politika faizi oranlarını düşürmeye devam edeceğini açıkladı. Aynı gün Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Türkiye Bankalar Birliği’nde banka yöneticileri ile yaptığı toplantıda “Türkiye’de yüksek faiz ve cari açık veren tüketime dayalı büyüme modelinin, artık yerini düşük faiz, yüksek istihdam ve üretime dayalı bir büyüme modeline bırakacağını”; Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati, bir Twitter paylaşımı ile “Düşük faiz, yüksek üretim hacmine dayanan temel politika ekseninde yüksek istihdam, yüksek ihracat, düşük cari açık ve düşük dış borç” hedeflendiğini ifade etti.

Bu açıklamalar, 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimiyle tek başına iktidara gelen AKP’nin 13 Kasım 2002 rakamlarıyla 1 ABD Doları = 1.62 TL, 1 Avro = 1.64 TL üzerinden DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinden teslim aldığı döviz kurlarının 19 yıl sonra 23 Kasım 2021 günü 1 ABD Doları = 13.50 TL, 1 Avro = 15 TL ile zirveye çıkmasından üç gün sonra yapılmıştır. Bu makalenin yazıldığı 29 Kasım 2021 günü 1 ABD Doları = 12.82 TL, 1 Avro = 14.47 TL oldu. Bu rakamlar, AKP iktidarında TL’deki değer kaybının göstergeleridir.

DÜŞÜK FAİZ ORANININ ETKİLERİ

Düşük faiz oranı, banka kredilerine yansıdığı ölçüde bir süre için daha düşük maliyetle üretim ve yatırım yapılmasında, istihdamın genişlemesinde; TL karşısında değerlenen dövizle satın alacak yabancı alıcılar için ucuzlayan Türk malları ihracatının artmasında etkili olabilir. Bu olumlu etkilerine karşılık yabancı ülkelerden yüksek kurdan döviz ödeyerek yapılacak ithalat pahalanmış, miktarı azalmış olacaktır. Hammadde ve ara madde ithalindeki yüksek kur farkı ise üretim maliyetlerini artıran yeni bir unsur olacaktır. Beklentilerin aksine dış borç miktarı, dış ticaret açığı artabilir.

Öte yandan Merkez Bankası’nın politika faizi oranında hemen her ay yaptığı indirimler, hatta Cumhurbaşkanı’nın bu konuda yönlendirici her konuşması, başta ABD Doları ve Avro olmak üzere döviz kurlarının yükselmesine; TL değerinin aynı oranda düşmesine neden olmaktadır. 

Bu indirimlerin aylık uygulama haline gelmesi, kısa aralıklarla tekrarlanan bir devalüasyon etkisi yapmaktadır. TL’nin satın alma gücü azalmakta, vatandaşların elindeki para pul olmaktadır. Bu durum, TL’den kaçışı hızlandıran bir etkendir. Özellikle ABD Doları ve Avro gibi yabancı para ya da altın satın almak, güvenli bir yatırım aracı olarak görülmektedir.

Küçük tasarruflarını bir bankaya yatırmak veya bankada tutmak isteyen vatandaşlar ise Merkez Bankası’nın politika faizi indirimlerine paralel olarak bankaların mevduat faiz oranlarını azaltmaları nedeniyle umduklarını bulamıyorlar. Enflasyon oranının yüzde 20’ye, hatta daha yukarıya çıktığı bir zamanda bankaların bunun altında ödediği düşük oranlı faiz, TL’deki değer kaybını karşılamaktan uzaktır. Reel faiz, enflasyon oranının üzerinde olmadıkça bir işe yaramaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nedensellik ilkesini tersine çeviren bir değerlendirme ile yüksek faizin sonucu olarak gördüğü enflasyon, toplumsal dengeleri altüst eden, öncelikle önlenmesi gereken bir ekonomik felakettir. 

TOPLUMSAL MALİYET

Uygulanan faiz politikasının toplumsal maliyeti katlanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bu politikanın etkisiyle işçi, memur, esnaf, emekli gibi dar veya sabit gelirli vatandaşlar, durdukları yerde yoksullaşmakta, yükselen fiyatlar altında ezilmektedirler. Toplumda geçim sıkıntısı feryatları yükselmeye başlamıştır. Sağlıklı ve onurlu bir insan olarak yaşamak, ailesini geçindirmek, çocuklarını birer meslek sahibi olarak yetiştirmek isteyen vatandaşların bunun için yeterli maddi olanaklara sahip olmaları gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez niteliklerinden birinin adıyla sosyal devlet (AY m. 2, 4, 5), bu olanakları toplumun her kesimi için sağlayan devlettir. 

SONUÇ

Yanlış ekonomi politikasıyla Türk Lirası’na değer kaybettiren, bunun sonucu olarak geniş halk kütlelerini yoksullaştıran uygulamalardan vazgeçilmelidir. Hiç kimsenin Türk halkına ve elindeki Türk Lirası’na böyle bir kötülüğü yapma hakkı yoktur.

PROF. DR. HİKMET SAMİ TÜRK

ESKİ ADALET BAKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları