Olaylar Ve Görüşler

Süreli nafaka, süresiz karanlık - Ecz. Gamze TAŞCIER

04 Mart 2022 Cuma

Siyasi iktidarın normalde kadınların yaşadığı sorunları çözmeye çalışması gerekirken tam da aksine var olan sorunlara yenilerini katmak için büyük çaba sarf ediyor. Son günlerde giderek yoğunlaşan ve yargı paketi içerisinde önümüze getirilecek olan nafaka tartışması da bunlardan biri.

Bu kazanın altındaki ateş aslında TBMM Boşanma Komisyonu olarak bilinen komisyonda 2016 yılında yakıldı. Toplumsal gerçekler ve Anayasa Mahkemesi kararının aksini söylemesine karşın komisyon, yoksulluk nafakasının süresiz oluşunu bir ceza olarak niteleyerek yeni bir düzenleme çağrısı yaptı. Halbuki 2014 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yayımladığı raporda da konunun tek taraflı olmadığına dikkat çekilmiş ve nafakaların çoğunlukla ödenmediği, kadınların bu konuda yaşadığı en önemli sorunun da bu olduğu ifade edilmişti. Bu makas değişikliğini AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nde de yaşadığını unutmamak gerekir. İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan, Meclis’ten geçerken elleri patlarcasına alkışlayan ve yıllarca da savunan AKP’li isimler, Erdoğan’ın kadın hakları konusunda tam yol geri yapması sonrası en büyük İstanbul Sözleşmesi düşmanı olmuşlardı. Nafaka konusunda da benzer bir süreci yaşıyoruz.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Sözleşmeden hukuksuz çekilme kararını savunurken de olmayan şeyleri ileri sürerek algı yaratmaya çabalayan iktidar, bugün de aynısını nafaka konusunda yapıyorlar. 

Nafaka süresiz değildir. Kanunda “süresiz” ibaresi yer alsa da nafakanın kaldırılacağı haller de yine kanunda belirtilmiştir. Nafaka sadece kadınlara değil, erkeklere de bağlanabilir. Yoksulluğa düşen taraf kimse, kusuru daha ağır olmamak kaydıyla, ona bağlanır. Nafakayı daha çok kadınların alıyor olması bizlerin suçu değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonucudur. Çocuk bakımının ve ev sorumluluklarının kadının tabii rolü görülmesi, kreşsizlik ve evlilik sonrası kadınların çalışma hayatından koparılması gibi sorunlar neticesinde boşanıldığında yoksulluğa düşen taraf büyük oranda kadınlar oluyor. Sorunu çözmek yerine, kadınların aldıkları üç kuruş nafakaya göz dikmek, tam da bu sorunları yaratan zihniyetin işidir. Üç kuruş diyorum çünkü yapılan araştırmalara göre Türkiye’de nafaka ortalaması 300-400 lira civarında. Doğru duydunuz, bir elektrik faturası kadar... Bu kadarcık bir miktar alan kadınlar, nafaka parasıyla keyif yapıyormuş gibi suçlanıyorlar. 

ÖRGÜTLENEN KADINLAR KAZANACAK

Bu meseledeki asıl sorun nafakanın tahsilidir. Nafaka ödememek için adreslerini gizleyenler, mallarını başkasının üzerine geçirenler, sigortasız çalışanlar maalesef o kadar çok ki. Dolayısıyla bu konuda “mağdur” olan birileri varsa onlar da kadınlardır. Hem yoksulluğa düşürülen hem de mahkemece belirlenen üç kuruş nafakayı alamayan kadınlar. 

Nafakaya sosyolojik gerçekleri yok sayarak, “İki yıla bu kadar, beş yıla şu kadar” diyerek süre sınırı koymak, boşanma hakkının önüne çekilecek korkunç bir engeldir. Böyle bir durumda kadınlar evliliklerinde şiddet görseler de boşanmayı iki kere düşünmek zorunda kalacaklar. Bunları söylediğimizde bize bazı Avrupa ülkelerindeki nafaka uygulamalarını örnek gösteriyorlar. Hayatın her alanında batıyı “öcüleştiren” bir zihniyetin, nafaka konusunda batıdan örnek vermesi ise derin bir ikiyüzlülüktür. 

Sonuç olarak Erdoğan ve arkadaşlarının İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz çekilme kararı karanlığa doğru çıkılan yürüyüşün ilk adımıydı. İlk eşik aşıldı. Bunu gören ve karanlıktan kafayı uzatan zihniyet beklentilerini büyüttü. Sırada 6284 sayılı kanun var, nihayetinde hedefte kadın erkek eşitliği var. Ama örgütlü kadın hareketi bu karanlığa gidişin önündedir ve başarıya da ulaşacak güçtedir.

ECZ. GAMZE TAŞCIER

ANKARA MİLLETVEKİLİ – TBMM KADIN-ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ KOMİSYONU ÜYESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları