Olaylar Ve Görüşler

Süleyman Takkeci yaşıyor! - Kemal ANADOL

16 Aralık 2021 Perşembe

28 Şubat 1982 tarihli gazeteler, 1.Ordu Komutanlığı İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesinin 44 Barış Derneği yöneticisi hakkında gıyabi tutuklama kararı verdiğini yazıyordu. Önce İstanbul’da başlayan polis operasyonu Ankara’da devam etmişti. Ankara emniyetinin ünlü 1. şubesinde konuk olmak istemediğim için hemen İstanbul’a geçmiş, 1 Mart 1982 Pazartesi günü avukatlarım Ahmet Güryüz Ketenci ve Bozkurt Nuhoğlu ile gazeteciler eşliğinde Selimiye Kışlası’na giderek askeri savcılığa teslim olmuştum. Ankara’dan getirilen arkadaşlarla birlikte çıkarıldığımız 2 numaralı askeri mahkeme hakkımızda verilen gıyabi (yokluğumuzda) tutuklama kararını vicahiye (yüze karşı) çevirdi. Askeri araçla Kartal Maltepe Zırhlı Tugayı’na götürüldük ve cezaevi olarak kullanılan eski bir cephaneliğe tıkıldık! Önemli ayrıntıları, anıları tazelemek amacında olmadığım için atlıyorum.

BELİRTMEKTE FAYDA VAR

Cezaevindeki her sanık gibi sabırsızlıkla mahkeme önüne çıkmak için bekliyorduk. 28 Mayıs 1982 günü koğuşumuza getirilen gazetelerdeki haber, üstümüze bomba gibi düşmüştü. Cumhuriyet’ten Tercüman’a, Milliyet’ten Hürriyet’e tüm gazetelerin manşetindeydik. Sıkıyönetim Savcısı Kıdemli Hâkim Albay Süleyman Takkeci yaptığı basın açıklamasında, tutuklu 30 Barış Derneği sanığı hakkında 8 ile 30 yıl arasında hapis istemi ile dava açıldığını söylüyordu. Takkeci’nin açıklamasında her sanık için ileri sürülen savlar ve talep edilen cezalar listeler halinde veriliyor ve bunlar o günkü Babıâli basınında çarşaf çarşaf yer alıyordu.

Haberden olağanüstü etkilenmiş ve öfkelenmiştim. Bir hukukçu olarak bu yapılanı hazmedemiyordum. Basın Kanunu’nun 30. maddesi iddianame ve her türlü vesikanın ilk duruşmada okunmasından önce yayımlanmasını yasaklıyordu. Ayrıca 1.Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı, her türlü iddianamenin duruşmadan önce yayımlanmasını yasaklamıştı. Kısaca hem Basın Kanunu hem de 1402 sayılı yasa Süleyman Takkeci’ye bu açıklama için izin vermiyordu! Nitekim ilk duruşma öncesi DİSK iddianamesini yayımladığı için Tercüman, MHP iddianamesini yayımladığı için Cumhuriyet gazeteleri hakkında sıkıyönetim savcıları dava açmışlardı. 

Tutuklu sanıklardan dört CHP’li parlamenterin mahkeme önünde sorgusuna ancak 6 Ocak 1983 günü yani bir yıla yakın bir süre sonra sıra gelebilmişti! İddianame hakkında düşüncelerimi söylemeden önce Sıkıyönetim Savcısı Hâkim Albay Süleyman Takkeci hakkında tutanaklara geçen konuşmama başladım. 

“Kendisi bu iddianameyi ilk duruşmada okunmadan önce basına açıklayarak yasalara aykırı davranan bir kişinin beni ve diğer sanıkları yasalara aykırı eylemde bulunmakla suçlarken içine düştüğü çelişkili durumu vurgulamak istiyorum. Ayrıca adı geçen şahıs hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. 

Sıkıyönetim yasalarına aykırı davranan bu sıkıyönetim savcısı hakkında suç duyurusu talebim mahkemece uygun görülmez ve ‘ilgili makamlara müracaatta muhtariyetine’ biçiminde bir karar verilirse, başka hiçbir makama başvurmayacağımı da hemen belirtmek istiyorum. O zaman ortada Basın Yasası’na ve 1402 sayılı yasaya açıkça aykırı bir fiil bulunacak ama hakkında hiçbir kovuşturma ve soruşturma açılmamış olacaktır. Doğacak bu durumu, tarihe intikal edeceğini sandığım Barış Derneği davası zabıtlarına tespit ve tescil için belirtmekte yarar görüyorum.”

İDDİANAME ‘TASLAĞI’

Aradan yıllar geçti. Basın yasası değişti. Ceza Muhakemeleri Kanunu yenilendi. Getirilen yenilikler içinde önem taşıyan “İddianamenin Kabulü” başlığını taşıyan 175. maddedir: “iddianamenin kabulü ile kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar.” Madde gerekçesindeki bir bölüm de dikkat çekicidir: “İddianamenin kabul kararıyla yargılamanın duruşma aşaması başlamakta, hakkında soruşturma yapılan ve bu aşamaya kadar ‘şüpheli’ olarak adlandırılan kişi de ‘sanık’ sıfatını almaktadır.”

6 Aralık 2021 tarihli gazeteler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamayı yazıyorlardı: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımız Terör Suçları Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen ve kamuoyunda ‘Amiraller Bildirisi’ olarak bilinen soruşturma başlatılmış olup düzenlenen iddianame 20. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiştir. 

İddianame ile 103 şüphelinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 316/1. maddesi kapsamında ‘Devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma’ suçundan cezalandırılması talep edilmiştir.” Açıklamanın devamında da hazırlanan iddianameye yer veriliyordu.

Yukarıya aldığımız CMK’nın 175. maddesine göre açıklanan metin, Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabulüne kadar iddianame niteliğinde değildir. Buna ancak iddianame taslağı denilebilir. Yasaya göre mahkemece yapılan değerlendirme sonucu iddianamenin iadesi gerçekleşebilir. 

NEDEN GÖRMEZDEN GELİNİYOR?

Pekiyi bu acele neden? Daha mahkemece kabul edilmeyen metinle sanırım kamuoyu oluşturulmak istenmektedir. Bu arada “masumiyet karinesi”, “adil yargılanma hakkı” gibi ulusal ve evrensel hukukun temel ilkeleri bir yana itilmektedir. Savcılar adı üstünde savlarını ileri sürer ve bu savları kanıtlamaya çalışırlar. Sanıklara hasım gözüyle bakamazlar. Aleyhlerinde olduğu kadar lehlerindeki kanıtları da toplamakla yükümlüdürler. İddianame taslağını okuduğumuzda, amirallerin açıklaması üzerine bazı siyasilerin karşı tepkilerine kanıt olarak yer verilmektedir. O zaman 144 eski milletvekilinin bu bildiriyi anayasal hak olarak gören ve onaylayan açıklaması niçin görmezden gelinmektedir? 

Yargının görevi, kamuoyu oluşturmak değil adaleti gerçekleştirmektir. Unutulmasın ki hukuk ve demokrasi etle tırnak gibidir. Evrensel ölçülerde kabul gören bir demokratik rejimin olmazsa olmaz koşulu evrensel hukuk kurallarının eksiksiz uygulanmasıdır.

Uygar dünyanın bu anlayışı ihlal edildiğinde insan ister istemez karamsar oluyor. 12 Eylül’ün ünlü savcısı Süleyman Takkeci bugün hayatta yok. Ama ruhu ve hukuk anlayışının adliye koridorlarında dolaştığını hissetmek ve yurttaşlarda bu algıyı yaratmak en çok demokrasimizi yaralıyor!

KEMAL ANADOL

ESKİ CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları