Olaylar Ve Görüşler

Sabır ve çözüm iradesi

07 Ekim 2016 Cuma

Kolombiya ve FARC barışta anlaştı. Bunu neden Türkiye’de yapmayalım? Bunun koşulları da belli. En başta, yol haritasını hayata geçirecek bir siyasi irade ve kadroya ihtiyaç olduğu açık. Bu iradenin, kişisel ve siyasi kaygılara girmeden somut bir programı ortaya koyması, toplumun ilgili kesimlerinin bu sürecin içine iştirak etmesini sağlaması, kamuoyunu bilgilendirerek bu süreci yönetmesi gereği var.

 

Kolombiya hükümeti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında 70 yılı bulan şiddet ve çatışmanın sona erdirilmesi için, 29 Ağustos 2012’de imzalanan ön anlaşmadan sonra, 23 Haziran 2016 ve 27 Eylül 2016 tarihlerinde nihai imzalar atıldı. Anlaşma 2 Ekim’de referandumda hayır oyu aldı ama hem Kolombiya hükümeti hem de FARC, anlaşmanın geçerli olduğunu açıkladı. 
70 yılı bulan ve belli dönemlerde kesintiye uğrayan şiddet ve çatışmalarda 230 bin insanın hayatını kaybettiği biliniyor. 1948-1958 dönemindeki iç savaşla birlikte bu sayı 300 bine ulaşıyor. İnsanlık adına dehşet bir tablo...

Kolombiya’dan Diyarbakır’a
Kolombiya’da yaşanan bu sürecin arka planı hakkında bilgilendirme yapmak amacıyla, 24 Eylül’de Diyarbakır’da yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Heinrich Böll ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin (DİSA) düzenlediği bu toplantının davetlileri arasındaydım. “Sekteye Uğrayan Barış Süreçlerini Canlandırmak” başlığını taşıyan bu toplantıda, sözü edilen süreçte 21 yıl süreyle görev yapan Fransız Vicente Vallies sunuş yaptı.
Bu sunuşa ve diğer bilgilere göre Kolombiya’da ölenlerin yüzde 80’i sivil... Ölümlerin yarısı sağcı- militer güçler tarafından gerçekleştiriliyor. Çatışmanın sona erdirilebilmesi için yapılan görüşmeler 1984-1990 ve 1998-2002 yılları arasında başarısızlıkla sonuçlanıyor. 2002-2011 tarihleri arasında yaşanan çatışmalardan sonra, Kasım 2012’de Küba’da görüşmeler yeniden başlıyor.

Herkesin katılımı sağlanıyor
70 yıla yaklaşan çatışma dönemine, 300 bin insan kaybına rağmen, taraflar, aralarındaki husumeti ve intikamı ötelemeyi nasıl başardılar ya da nasıl askıya aldılar? Bu temel sorunun analizini gerçekçi bir şekilde yapmak ve değerlendirmekle sorumluyuz. Mağdurlarda ağırlıklı olarak, ‘artık bu çatışma ve ölümler bitsin’ anlayışının egemen hale geldiğini görüyoruz. Keza, geç de olsa, çatışmadan sonuç alınamayacağını taraflar görüyorlar. Barış sürecini başaran Devlet Başkanı Santos, güçlü liderlik sergiliyor, toplumun ilgili katmanlarının görüşme masasına katılımını sağlıyor. Başkan radikal askeri kanadın da, ekonomi ve iş dünyası temsilcilerinin de görüşmelere katılımını başarıyor.

Şeffaf süreçler
Görüşme masasını, kendi siyasi kadrosuyla sınırlamıyor. Şeffaf süreçlerle topluma güven veriyor. Ortaya çıkan anlaşmanın en önemli sonuçları şöyle oluyor: “Bütünleşmiş tarımsal kalkınma politikası”, “Siyasi katılım”, “Çatışmanın sonlandırılması”, “Yasadışı uyuşturucu sorununa çözüm”, “Mağdurların konumu ve kayıpları”, “Uygulama, doğrulama ve imza süreçleri...”
Bu konu başlıklarının ayrıca altbaşlıklarla içinin doldurulduğunu hemen ifade edilim. Ulusal hükümetin suç örgütleri, yolsuzluklarla mücadele dahil olmak üzere cinayet, katliam, toplumsal hareketler ve siyaset önderlerine zarar veren örgütlerle mücadele sorumluluğu ayrıca ifade ediliyor ve vurgulanıyor. Örgüt mensuplarının özel mahkemelerde yargılanacağı ve savaş suçu niteliğindeki suçların affedilmeyeceği de.
Bu süreç, 26 ve 28 Eylül tarihli Cumhuriyet gazetesinde somut ve ayrıntılı olarak haberleştirildi.

Biz ne yapabiliriz?
Biz ne yapabiliriz? Ne yapmalıyız? Öncelikle şunu söylemek lazım: Türkiye toplumsal barışını inşa etmeden, anayasal kurumlarını yapılandırmadan, geçmiş 13-15 yılla hukuk ve demokrasi içinde yüzleşmeden (husumet ve intikama saplanmadan) normalleşemez. Bu yol haritasını ortaya koyarken, halkın onayına sunarken, devletin egemenlik yetkisinin mutlaka ve özenle korunması, daha önce olduğu gibi FETÖ, PKK ve benzeri yapılanmalara egemenlik ve kamu yetkisinin hiçbir şekilde bırakılmaması zorunluluğu var.
En başta, bu yol haritasını hayata geçirecek bir siyasi irade ve kadroya ihtiyaç olduğu açık. Bu iradenin, kişisel ve siyasi kaygılara girmeden somut bir programı ortaya koyması, toplumun ilgili kesimlerinin bu sürecin içine iştirak etmesini sağlaması, kamuoyunu bilgilendirerek bu süreci yönetmesi gereği var. Elbette, bu süreç TBMM’nin denetim ve sorumluluğunda yönetilmeli.

Benzerlikler ve farklılıklar
Kolombiya örneğiyle, Türkiye’nin yaşadıkları arasındaki temel benzerlik ve aykırılıkların olduğu, su götürmez bir gerçek. Toprak reformu, bütünleşmiş tarımsal politika zorunluluğu, uyuşturucu konusu, yolsuzluk ve yoksulluk uçurumu gibi konuların benzer nitelikte olduğu görülüyor.
İki ülke arasındaki farklılıkların ise Türkiye aleyhine olduğu görülüyor. Türkiye’nin bu süreci hayata geçirmesinin daha da zor olduğu anlaşılıyor. Kolombiya’da güçlü bir liderliğin yanında, bu liderliğin, liderlik kavramına uygun olarak toplum kesimlerini ve radikal askeri kanadı da görüşme sürecine kattığı anlışılıyor. Venezüela’nın bu sürece olumlu yönde ciddi katkı sağladığı biliniyor.
Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinin sıkıntılı olduğu, AKP ile birlikte bu sorunların daha da kötüleştiği, giderek Türkiye’nin bu ilişkilerde inisiyatif kaybettiği de bir gerçek. Güçlü olarak ifade edilen lider kadrosunun, toplumu dışlayarak ve ayrıştırarak bu süreci götürmek istediği acı tecrübelerle sabit. Ülkemizin anayasal kurumları işlevini kaybetti, sivil toplum, üniversiteler, meslek kuruluşları, medya konuşamaz hale geldi.

Türkiye’nin öncelikleri
Türkiye’yi bu anlamda uzun soluklu bir siyaset ve hukuk mücadelesi bekliyor. Bu mücadelenin başarıya ulaşmasına katkı sağlayacak en önemli unsur ise iç ve dış dinamikleri bulunan terörle mücadele ve barış sürecini birbirine feda etmeden, bu süreci yönetmekten geçiyor. Bu mümkündür.

Toplumsal barış inşası
Mayınlı araziler, Kuzey Konya Projesi, GAP gibi tümüyle üretimi, istihdamı, ihracatı artırmaya, bölgesel dengesizlikleri, işsizliği, yoksulluğu gidermeyi amaçlayan proje ve işlere öncelik vermenin yanında, yurttaşlarımızın bir bölümünün tedirginliklerini, yurttaşlarımızın bir bölümünün ise mensubiyetlerini- aidiyet duygularını güçlendirecek politikalara acil olarak ihtiyaç bulunduğu ve çözümün öncelikle buradan geçtiği çok açık.
Cumhuriyetin kazanımlarına (laiklik, ülke bütünlüğü, kadın hakları, kadın-erkek eşitliği, hukuk ve eğitim devrimi, köy enstitüleri anlayışı başta olmak üzere) sahip çıkarak, anayasal kurumlarımızı inşa etmek zorundayız.
Liyakati esas alan bir kamu yönetimine şiddetle ihtiyaç var. Liyakatin esas ve yöntemleri belli. Siyasi iktidarın, bu anlamda kamu yönetimini daha fazla tahrip etmesi mutlaka engellenmeli. Kamu yönetiminin inşası ile birlikte, Türkiye’nin toplumsal barışını bir an evvel tesis etmek durumundayız. Barışı tesis ettiğimiz takdirde demokrasiyi de, temel hak ve özgürlükleri de, eşit yurttaşlığı da hayata geçirmek mümkün olacaktır. Bu amaçların sadece doğu ve güneydoğudaki insanlarımız için değil, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümü için gerekli ve zorunlu olduğunu önemle ifade ediyoruz.

Başarmalıyız, başaracağız
Anlatımı yapılan yol haritasını hayata geçirecek siyasi parti, CHP’dir. CHP’nin bu misyonu, bu iradesi ve bunları hayata geçirecek birikimi var. Yeter ki, yönetim anlayışında egemen olan merkezileşme, bürokratik ve edilgen anlayışından kurtulabilsin, siyasi reflekslerini ve ideolojisini hayata geçirebilsin.
Sözü edilen yönetim anlayışını egemen kılan bir CHP, barışı da, anayasal kurumları da, çoğulcu yapılanmayı da, hukuku da, demokrasiyi de ve nihayet eşit yurttaşlığı da inşa eder. 24 Eylül Diyarbakır toplantısı bu duyguyu, bu inancı ve bu sorumluluğu bir kez daha hepimize hatırlattı. Kolombiya’nın yaptığından daha fazlasını biz başarırız, başarmalıyız, başaracağız.

 

ATİLLA KART
CHP eski milletvekili, hukukçu



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları