Olaylar Ve Görüşler

Plansız ‘ekonomist’ harikalar diyarında - Recep YILMAZ

13 Aralık 2021 Pazartesi

Devletçilik ilkesinin yansıması olarak 1930’lu yıllarda buğday üretiminin desteklenmesi için çıkarılan kanunlar bugüne ışık tutuyor.

Buğday alımının devlet kontrolünde olacağı ve Ziraat Bankası’nın yetkili kılınacağı 3 Temmuz 1932 tarih ve 2056 sayılı “Hükümetçe Ziraat Bankası’na Mubayaa Ettirilecek Buğday Hakkında Kanun” ile buğday üretimi hız kazanmıştır. Bu kanunla buğdaya alım garantisi getirilmiş ve buğday fiyatının korunması sağlanmıştır.

TARIMSAL KALKINMA

Demiryolu ulaşımının yaygınlaşmasıyla Anadolu’da çeşitli istasyonlarda buğday alım merkezleri belirlenmiştir. Ziraat Bankası bu merkezlerde buğday alımı yapmıştır.

Buğdaydan elde edilen ürünlerin ithalatını sınırlamak ve buğdayı korumak için 29 Mayıs 1934 tarih ve 2466 sayılı “Buğdayı Koruma Karşılığı Kanunu” ile buğdayı koruma vergisi alınması ve sadece köy değirmenlerinde köylülerin kendi ihtiyacı için öğütülen unlar ve ihraç edilen unun bu vergiden muaf olması kararlaştırılmıştır.

Buğdayı muhafaza etmek amacıyla 11 Haziran 1933 tarih ve 2303 sayılı “Silo ve Ambarlar Hakkında Kanun” kabul edilerek demiryolu güzergâhlarında silo yapımına hız verilmiştir.

İhracat için buğdayı depolamak ve uygun bir şekilde muhafaza etmek amacıyla bugün simge yapılar haline gelmiş olan betonarme siloların yapımına başlanmıştır. Bu kanunun devamında 1934’te Konya, Sivas ve Eskişehir’de, 1937’de ise Afyon, Polatlı ve Yerköy’de devasa buğday siloları yaptırılmıştır.

Tarımsal kalkınmanın önemli simgelerinden olan buğday siloları 24 Haziran 1938 tarihinde kurulan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) kurumu altında birleştirilmiştir.

Yine bu dönemde ülkenin çeşitli bölgelerinde Zirai Kombinalar yani Devlet Üretme Çiftlikleri kurulmaya başlanmıştır.

Bu devletçi uygulamaların sonucuna bakarsak, 1930 ile 1940 arasında buğday ekilen alan 28 milyon dekardan 44 milyon dekara, üretim ise 2.5 milyon tondan 4 milyon tona yükselmiştir. İhracat 9 bin tondan 100 bin tonlara yükselmiş, ithalat ise sıfırlanmıştır.

TASFİYE SÜRECİ

1932 yılında buğday alımını devlet garantisine bağlayan, 1933 yılında siloların yapımına başlayan, 1934 yılında çıkardığı kanunla buğdaydan elde edilen ürünlerin ithalatına vergi getiren, 1938 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi’ni kuran tarım politikasından bugüne çok şey değişti. Devletçi ekonomi ve planlı kalkınma dönemlerinin ardından 1980 sonrası yaşanan neoliberal saldırı ve kamuculuğun tasfiyesi bizi bugünlere taşıdı.

Bugüne Baktığımızda...

Aslında bugüne baktığımızda AKP’nin devletçi ve kamucu mirasa karşı giriştiği saldırgan politikaların başında özelleştirme gelmektedir. ANAP ile başlayan sonraki hükümetlerle devam eden ve AKP ile son seviyeye ulaşan kamuculuğun tasfiyesi ve özelleştirmeler, yaşananların başlangıcıdır. Devlet Üretme Çiftlikleri, Toprak Mahsulleri Ofisi, Zirai Donatım Kurumu, Süt Endüstrisi, Et Balık Kurumu, Şeker Fabrikaları, SEKA, TEKEL gibi tarımsal üretimi destekleyen KİT’lerin tasfiye edilmesi ve Ziraat Bankası’nın amacından uzaklaştırılması her şeyi özetlemektedir.

ZİNCİRLEME ETKİ

Çiftçinin “kara gün dostu” denilen TMO bugün sadece ithalat yapan bir kurum haline getirildi. TMO, sık sık açtığı ihaleler ile tarım tekellerini memnun etmekte ancak ülke çiftçisini ithalat ile baskıladığı fiyatlarla kaderine terk etmektedir.

TMO, 17 Mayıs 2021’de açıkladığı taban fiyat listesi ile ekmeklik buğdayın kilosunu kendi çiftçisinden 2 lira 25 kuruşa satın alacağını duyurmuşken yaşanan kuraklığın etkisiyle buğday ortalama 2 lira 50 kuruşa alıcı bulmuştur.

Bugün ise stoklar neredeyse 5 liraya boşaltılmakta ve ithal buğday için yabancı ülkelerin çiftçilerine 5 liraya yakın bir fiyat ödenmektedir. İthal buğdayın tonu 25 Kasım 2021 tarihli ihaleye göre 390 dolardır. Dolar kuru o gün 12 lira iken bugün neredeyse 14 liradır.

İthalat bağımlısı tarım politikasından dolayı şu an zincirleme olarak buğday, un, ekmek fiyatları devamlı artmaktadır. Temmuz ayında 150 lira olan bir çuval un fiyatı şu an ortalama 350 liradır.

İTHALAT CENNETİ

Gelinen noktada 2002 ile 2020 arasında buğday ekilen alan 93 milyon dekardan 70 milyon dekara gerilemiştir. Üretim bu dönemde 20 milyon ton civarında sabit kalmıştır. Buğday ithalatı ise 1 milyon tondan 10 milyon tona yükselmiştir.

2002'de 65 milyon nüfus ve 15 milyon turiste karşılık buğday üretimi 20 milyon ton iken son yıllara baktığımızda 84 milyon nüfus, 45 milyon turist ve 6 milyon göçmene karşılık üretim yine aynı 20 milyon ton olmuş; 2021 üretimi ise kuraklıkla beraber 17.5 milyon tona düşmüştür.

AKP dönemi boyunca buğdayda yerli üretimi artıracak sert önlemler alınmazken toplam 76 milyon ton buğday ithalatına 20 milyar dolar ödenmiştir. Toplam tarımsal ithalat ise 120 milyar dolara ulaşmıştır.

Yine bu dönemde 35 milyon dekar büyüklüğünde tarım arazisi üretimden çıkmış ve çiftçi sayısı 700 bin azalmıştır.

Neo-liberal saldırılar ile birlikte tarımda “çağ atlayan” Türkiye artık üretim değil ithalat cenneti!

Bu düzen “Sen üretme ben ithal ederim, hem de daha fazla fiyata ithal ederim” diyor.

Çare, devletçi önlemleri hatırlamak, yerli üretimi artırmak, ithal girdileri içeride üretmek ve neo-liberalizmin piyasacı yaklaşımına karşı kamuculuğu yeniden inşa etmektir.

RECEP YILMAZ

MÜHENDİS/YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları